“Ben, bu olaya ideolojik yaklaşmıyorum.” diyor. Beylik bir duruşla söylüyor bunu. Hani yemiş yutmuş denir ya öyle bir duruşla. Sokaktaki vatandaştan parti temsilcilerine varıncaya bunu duyuyoruz.
“Ben ideolojik bakmıyorum.”
Üstelik ilk gününden son gününe seçim gündeminin yaşandığı bir ülkede söylüyorlar bunu. Öyle ki seçimden başka bir şeyimiz yok. Görsel ve yazılı basın reytinglerini bunun üzerine kurmuş. Her akşam ama her akşam çeşitli tipler(!) televizyon ekranlarında maç yapıyorlar. Şekil yapıyorlar, öyle diyelim. Sonra bu şekiller kısa videolar halinde telefonlarımıza düşüyor ve bizler de bunu arkadaşlarımızla paylaşıp, “ne konuşma ama” gibisinden kendi kendimizi doyuruyoruz.
“Bana televizyon kanallarında dönenleri söyle, sana ülkeni söyleyeyim.”
Herkesin de işine geliyor hani. Gazeteciler patronlarını sevindiriyor, gazeteci olmayanlar her konudaki derin bilgileriyle(!) boylarını gösteriyor, milletvekilleri genel başkanlarına kendilerini kanıtlıyor, ekran başındakiler de ülke gündemine ilişkin taşıdıkları sorumluluk duygularının üstesinden geliyorlar.
Ama kesinlikle ideolojik bakmadan!
Böyle olunca da destek köstek kişiler üzerinden yapılıyor. “A kişisini gördün mü ne konuşma yaptı geçen akşam?” “B kişisi gibi adam gerek abi bizim partiye. Hatta cumhurbaşkanı adayımız neden olmasın?” Ve bir süre sonra işler tersine gelişince, “ Şu A kişisi de ne ş…. çıktı arkadaş!” “ B kişisini gördün mü neler saçmalayıp durdu? Bu gidişle o da A kişisi gibi yakında iktidar saflarında yer alır.”
Bunları ne çok yaşar olduk değil mi? Ya değişen bir şey? Bugün yine bir şovmen çıkıversin ekranlara, övgü dizmek için sırada bekleyen o kadar kişi var ki? Çünkü ne yapalım, geçen yazılarımızdan birinde sözünü ettiğimiz gibi, bir kurtarıcıya o kadar çok gereksinimimiz var ki. Hem şans işidir bu, belli mi olur? Elbet birinden birini tuttururuz.
İdeolojik bakmayalım yeter!