İkinci Mustafa Kemal’i arıyoruz. Atatürk’ün, “yaşaması ver başarılı olması gereken” dediği, “geçici olmayan” ülkünün izcilerini arıyoruz.

Değerli okur, burada biraz mola verelim diyorum. Bu iş sanki yine sıradanlaşıyor diye düşünmeye başladım. Sanki erek burada bana ayrılan köşeyi bir şekilde doldurmaya dönüşüyor. Öyle değil. Ben bir yazı yazmak değil, sizinle bir konuşma kurmak istiyorum. İşi yakaladığım yeri sizinle paylaşmak istiyorum. Bunu daha öncesi kürsülerden yapmayı denedim. Bunda ısrar da ettim. Ama gördüm ki kürsüler ancak ve ancak bir formalitenin gerçekleşme alanları olmuşlardır. Artık kürsülere inanmıyorum. Buraya inanıyorum. Yazı’ya inanıyorum. Evet, buradan bir konuşma başlatabiliriz. Bunun için buradayım.

Sözcükler bugün anlamdan kopmuştur. Eşyaya bakışımız, nasıl geldiyse öyle gidiyor şeklindedir. Bunu düşünerek yapıyoruz demiyorum. Her şey kendiliğinden oluyor. Demokrasi sözcüğünü ele alalım. Temsili demokrasi ile yönetimde söz hakkımızı elde ediyoruz. Yani meclise beni temsilen birini gönderiyorum. Peki öyle mi oluyor? Demokrasi bir pusulayı sandığa atmak mıdır? O pusulaya beni temsil edeceklerin adlarını ben mi yazıyorum? Yazmıyorsam neden demokrasi diyorum? Kaldı ki, sandık dediğimiz demokrasinin yalnızca bir yüzüdür. Gelin görün ki bunu bile anlamına uyduramamışız.

Konuya dönelim. Evet, bu yazıları yazmamın nedeni, bu oldubittileri sarsmaktır. Konfor kaçırmak istiyorum. Bugün törenlerde, toplantılarda, mecliste, şurada burada Atatürklü tümcelerle konuşmak konforludur. Konforsuz olan Atatürk olmaktır. Buna çağırıyorum.

Aslına bakarsak konuşma eylemini de anlamından kopardık ya. Sözünü ettiğim konuşma, birbirimizin içine işlemektir. Derinlikli bir eylemden söz ediyorum.

Can Yücel’in “Durakta Yürüyoruz” şiirinden alıntıyla bu yazımı bitiriyorum. Haftaya görüşmek üzere.

“Durakta yürüyoruz, bi aşağı bi yukarı

Beklemekten açılmış bahtımız

Beklemekten kapanmış aynamız

Kimimiz Mesih bekliyor

Kimimiz Hızır

Kimimiz Lenin bekliyor

Kimimiz yeniden dönsün diye Gazi Mustafa Kemal

Sabreden derviş muradına erermiş

Sabreden dervişin yollara düşmesi gerek

Bekle, bekle, bekle geberiyoruz

Beklemek bizim yazımız değil

Beklemek bizim kusurumuz, kabahatimiz…”