Değerli okur, bugünkü konumuza laboratuvarda bakacağız. Bildiğiniz gibi seçimler yaklaşıyor ve gündemin ana konusu ekonomi. Olaya kendimizden bakarsak, cebimize giren ile cebimizden çıkanın karşılaştırılmasını yapıyoruz. Çok üzücü ki, devletimizin cebi her yıl daha da büyüyen oranda açık vermekte. Peki bunu nasıl düzeltebiliriz?
 
Bunun bir yöntemi, sorunu sistemin kendi içinde kendi araçlarıyla çözmeyi denemek  olabilir. Yani para yönetimi. Yani olmayan parayı, çeşitli taktiklerle yönetmek. Doğrusunu yanlışını geçerek, ki bildiğim bir konu değil, işin bu yönünü ahlaklı da bulmuyorum. O zaman başka bir yöntemden sözü açabiliriz. Bu ise anlayış değişikliğidir. İsmet İnönü Hatıralar kitabında okumuştum. Devrimin demiryollarını  seçme nedeni, kömürümüzün olmasıyla açıklanıyordu. Bunun için ekonomi bilmeye gerek yok sanıyorum. Kendi kaynaklarımla işi çözersem açığım olmaz. Bu kadar basit. Var olan kaynaklarımı kullanmam, olmayanı ise yaratmam. Yani ekonomide millilik!
 
Laboratuvara geçebiliriz.
 
1- Deniz seviyesinde (1 atm basınçta) saf su 0°C’de donar ve 100°C ‘de kaynar.
 
2- ABD’nin bastığı yerde ot bitmez.
 
Metin Aydoğan’ın Bitmeyen Oyun adlı kitabından alıntıyla yazımı bitiriyorum. Esen kalın.
 
“Meksika 1940’dan 1960’a dek gıda konusunda kendi kendine yeten, ender ülkelerden biriydi. Gıda üretimini, son derece yüksek olan nüfus artış hızının iki katı bir hızla arttırabiliyordu. Meksika hükümetleri ulusçu bir ekonomik politika izliyor, yabancı sermaye yatırımlarını sıkı bir biçimde denetliyordu.
 
Uluslararası anlaşmalara, özellikle de ABD ile NAFTA’nın tabanını oluşturan Çerçeve Anlaşmaları’na imza attıktan sonra Meksika’nın durumu çok değişti. Amerikalı ‘tarım uzmanları’ Meksika hükümetine verdikleri ‘tarım geliştirme raporlarıyla’, Meksika tarımının temel ürünleri olan mısır, fasulye, şeker pancarının, dışalım listelerine alınmasını, tarım destekleme alımlarının durdurulmasını önerdi.
 
Öneriye büyük istekle katılan Meksika hükümeti tarım destekleme fonlarını yüzde 70 düşürdü. Hemen tümü ABD’den gelen, mısır, fasulye ve şeker dışalımına, “serbest piyasa” gereği izin verdi.
1990 yılında, Meksikalılar yedikleri fasulyenin yüzde 40’ını, mısırın yüzde 25’ini ve şekerin yüzde 30’unu dışalımlar duruma gelmişti.
 
Taze süt tüketimi yüzde 21, et tüketimi de yüzde 30 azalmıştı. Satınalma güçleri yüzde 60 oranında azalan Meksikalılar, artık bir zamanlarki günlük yiyeceklerini satın alamıyordu. Meksika’nın kırsal kesimlerindeki çocukların yüzde 50’i beslenme bozukluğu içindeydi. Tarım işçilerinin yüzde 30’u topraktan koparak, ilkel koşullarda yaşanan şehir varoşlarına gitmişti.”