Televizyonda ana haber bülteninde izlediğim, çok etkilendiğim ve unutamadığım iki görüntüyü paylaşmak istiyorum. Sizler de izlemişsinizdir. Aslında buna benzer milyonlarca örnek var..

Sanırım 2001 yılı idi. Malatya'da bir köyde tarlaya askeri nakliye uçağımız düşüyor ve çoğu subay 34 seçkin askerimiz ölüyor. Devlet de köylünün tarlasındaki hasarı belirleyip karşılığını ödemek istiyor.

Koltuğunun altında dosya, omzunda rütbeleri olan pırıl pırıl bir Türk subayı tarlanın sahibi köylüye;

- Bu tarla sizin mi? Hasar tespiti için geldik. Devlet hasarınızı ödeyecek, diyor.

Köylü ağlamaklı bir yüzle

- İstemiyorum, istemiyorum!.. Helal olsun!.. Helal olsun!.. diyor

Bu olay Avrupa'da olsa, ortalama bir Avrupa köylü şöyle diyecektir:

- İyi ödeyin. Ancak oradaki mazot artıkları ve metal kirlenmesi, tarlama belki de 30 yıl boyunca zarar verecektir. Onu da dikkate alıp hesaplayın lütfen!

Gelelim doğudaki olaya:

Uludere'de 34 kaçakçı ABD tarafından kasıtlı olarak verilen bir istihbarat sonucu bombalanarak öldürülüyor. FETÖ’nün de işin içinde olduğunu daha sonra öğreniyoruz.

O bambalamada oğlunu kaybeden Kürt ana, aynı bölgedeki bir kazada yaralanan bir Mehmetçiğin başını dizine alarak ellerini okşayarak, ağlayarak koruyor, sakinleştirmeye çalışıyor. Uludere'deki tüm yurttaşlar yaralı askerler için koşuşturuyor.

İşte bizi bugüne kadar getiren “sır" burada.

Ülkemizin doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine; her tarafında yaşayan insanlarımızın mayasındaki, yüreğindeki “sır" budur.

Bu halk, ezilmiştir, horlanmıştır, belki bu devletin memuru, polisi askeri tarafından aşağılanmıştır, dayak dahi yemiştir, ama devletine küsmemiş, devletinden bilmemiştir.

Kendisini, devletin ve ülkenin sahibi bilmiştir. Ülkesini işgal edenle, bölmek isteyenle savaşmaktan kaçınmamış; bu uğurda şehit düşmüş, “vatan sağolsun!” demiştir... İşte Atatürk'ün “milletin gerçek efendisi" dediği halk, bu halktır...

Yıllardır bizi bölmeye, kardeşi kardeşe düşman etmeye çalışmalarına rağmen; yeterinden fazla insanımızı mankurtlaştırmalarına rağmen, birliğimizi bozamadılar, bizi birbirimize kırdıramadılar...

Eğer bu vatanda yaşıyorsak; suyunu içip ekmeğini yiyorsak, hepimize düşen büyük bir yükümlülüktür: 3-5 oy için veya iktidardan gitmemek için; toplumu kutuplaştıranlara, emperyalizmin aparatlığını yapan devşirilmiş “aydın" bozuntularına vermeyelim lütfen!

Bir Malatya'lı köylümüze, Uludere'de oğlunu kaybeden anamıza, bir de sorumsuzca konuşmalar, tutum ve davranışlarla birliğimizin temeline her gün dinamit yerleştiren sözüm ona aydınlara, yöneticilere, politikacılara bakınız..

Ellerinizden ellerinizden öpüyorum “milletin gerçek efendileri".