Suiçmez, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda 20 Kasım 1989’da kabul edilen Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin, devletlere çocukların üstün yararını koruma yönünde açık ve bağlayıcı yükümlülükler getirdiğini hatırlatarak, “Ülkemiz bu sözleşmeye taraf olmakla birlikte Anayasa’mızdaki sosyal hukuk devleti ilkesi gereğince, her çocuğun korunma, gelişme, eğitim ve güvenli bir yaşam hakkını etkin biçimde güvence altına almakla yükümlüdür” dedi.
Bu yükümlülüğün yalnızca kağıt üzerinde kalamayacağını vurgulayan Suiçmez, “Çocukların fiziksel, zihinsel, duygusal, ahlaki ve sosyal gelişimlerini destekleyecek tüm koruyucu ve destekleyici tedbirlerin, bütüncül ve hak temelli bir yaklaşımla planlanması ve uygulanması zorunludur.” ifadelerini kullandı.
Suiçmez, “Ne var ki, bugün ülkemizdeki tablo, Anayasa’ya, Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’ye ve ilgili ulusal mevzuat hükümlerine açıkça aykırı bir görünüm arz etmektedir.” diyerek, yaşanan sorunları şöyle sıraladı: “Ülkemizde eğitimden koparılan, denetimsizlik ve ağır ihmaller sonucu hayatını kaybeden, çocuk yaşta işçiliğe ve güvencesiz çalışmaya sürüklenen çocukların sayısı her geçen gün artmaktadır.”
Çocukların en temel hakkı olan beslenme hakkının bile güvence altında olmadığını belirten Suiçmez, “Bugün Türkiye’de çocuklar okula aç gitmektedir. Milyonlarca öğrenci, en temel ihtiyaç olan bir öğün sağlıklı yemeğe dahi ulaşamamaktadır. Bu durum, sosyal devletin en asgari yükümlülüklerinin dahi yerine getirilmediğinin göstergesidir.” dedi.
“Övünülecek değil, utanılacak bir tablo var”
Eğitim bütçesindeki gerilemeye dikkat çeken Suiçmez, Milli Eğitim Bakanlığı bütçesinin GSYH’ye oranının 2026 yılı için %2,51’e düşmesinin, OECD ortalamasının dahi yarısına inmek anlamına geldiğini belirterek şunları kaydetti: “Bütçenin yaklaşık %83’ünün yalnızca personel giderlerine sıkışmış olması, eğitimin niteliğini artıracak yatırım kalemlerinin ihmal edildiğini ortaya koymaktadır. AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında MEB bütçesinden eğitim yatırımlarına ayrılan pay %17,18 iken, 2026 yılı itibarıyla bu oranın %8,25’e düşmüş olması, övünç değil, derin bir siyasi sorumluluk ve utanılacak bir tablodur.”
Uluslararası göstergelerin de bu tabloyu doğruladığını ifade eden Suiçmez, PISA raporlarına atıfla, “Yiyecek parası olmadığı için son 30 günde haftada en az bir kez yemek yiyemeyen öğrenci öğrencilerin yüzdesine baktığımızda, Türkiye’nin %19,3 oranıyla OECD ülkeleri arasında birinci sırada olduğunu görüyoruz. Bu, çocukların en temel beslenme hakkının dahi korunamadığını; iktidarın yanlış ekonomik ve sosyal politikalarının bedelini çocukların ödediğini göstermektedir.” dedi.
“Çocukların suça sürüklenmesi sosyal devletin iflasıdır”
TÜİK verilerine göre 2024 yılında suça sürüklenen çocuk sayısının bir önceki yıla göre %13 arttığını hatırlatan Suiçmez, “Bu artış, çocukların yaşam koşullarındaki derin eşitsizlikleri, sosyal koruma mekanizmalarının zayıflığını ve eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanamadığını gözler önüne sermektedir. Çocukların suça sürüklenmesi, bireysel bir suç meselesi değil; doğrudan doğruya sosyal devletin yetersizliği ve kamu politikalarının iflası anlamına gelmektedir.” ifadelerini kullandı.
Taşımalı eğitimin fiilen ortadan kaldırılması ve ulaşım imkanlarındaki yetersizliğin de çocukların eğitim hakkını zedelediğini belirten Suiçmez, “Ulaşım ve erişim sorunları nedeniyle çocuklar, zorunlu eğitim çağında okuldan ayrılmak zorunda bırakılmakta, erken yaşta eğitim hayatından kopmaktadır. Bu durum, hem Anayasa’nın eğitim hakkını güvence altına alan hükümlerine hem de çocuğun üstün yararı ilkesine açıkça aykırıdır.” dedi.
“Kız çocuklarının okullulaşma oranı düşüyor”
TÜİK’in 18 Nisan 2025 tarihli verilerine göre nüfusun %25,5’inin çocuklardan oluştuğunu ve bu çocukların neredeyse yarısının kız çocukları olduğunu hatırlatan Suiçmez, buna karşın eğitim göstergelerindeki gerilemeye dikkat çekti: “Milli Eğitim Bakanlığı’nın 2024–2025 istatistikleri, kız çocuklarının okullulaşma oranının tüm yaş gruplarında düştüğünü, özellikle 14–17 yaş aralığında söz konusu oranın %91,78’den %86,52’ye gerilediğini göstermektedir. Bu gerileme, cinsiyet eşitliği ilkesinin, fırsat eşitliğinin ve ayrımcılık yasağının ihlal edildiğinin açık bir göstergesidir.”
“MESEM, çocuk emeğinin sömürüsünü kurumsallaştıran bir anlayışa işaret ediyor”
MEB’in 2024–2028 Stratejik Planı’nda MESEM kapsamında çalıştırılan çocuklar için “iş piyasasıyla uyumlu” olması amacıyla çırak pansiyonları kurulmasının hedeflenmesini de eleştiren Suiçmez, “Bu hedef, örgün eğitim çağındaki çocukların çalışma hayatına daha erken ve daha yoğun biçimde itilmesinin adeta itirafıdır. Bu yaklaşım, çocuk işçiliğiyle mücadele etmek bir yana, çocuk emeğinin sömürüsünü kurumsallaştıran ve meşrulaştıran bir politika tercihine işaret etmektedir” dedi.
Suiçmez, “Çocuklar, bu ülkenin ucuz iş gücü değil, eşit haklara sahip yurttaşlarıdır. Eğitim, piyasa ihtiyaçlarına göre şekillendirilecek bir istihdam havuzu aracı değil, devredilemez bir temel haktır. Devletin görevi, çocukları işçiliğe ve yoksulluğa mahkum eden düzeni sürdürmek değil, onları her türlü istismardan korumaktır.” dedi.
Suiçmez “Cumhuriyet Halk Partisi olarak, çocukların üstün yararını esas alan, laik, bilimsel, kamusal ve eşitlikçi bir eğitim sistemi ile sosyal devlet ilkesinin eksiksiz hayata geçirilmesi için mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğimizi kamuoyuna saygıyla duyuruyoruz.” diyerek açıklamasını sonlandırdı.
Haber Editörü: Esin Çakır





