NEYİM VAR DOKTOR?

"Şiddete hayır diyerek,sağlık çalışanlarımıza ithaf edilmiştir."

Adımlar, aynı binaya atılırken amaçlar ve içinde bulundukları ruh hali birbirinden farklıdır. Bu kapı kiminin derdine deva aradığı, kiminin hastaları tedavi etmek amacı güttüğü, kimine iş kimine umut kapısıdır.

Sekreterliklerde sıra alma kuyruğu erkenden oluşur. Numarasını alan muayene olacağı kapının önünde umutla doktorun gelmesini beklerler. Kafalar karışıktır. Doktor ne diyecek? Hangi tahlilleri isteyecek, MR ve tomografi için ne kadar sonraya tarih verecekler?

Kimisi iyileşmeye hazır ruh haliyle, kimisi hastalık hastası durumuyla oradadır.  Kimisi genç yaşta hastadır, kimisi yaşlıdır.

Kimisi yaşlı annesinin/babasının tedavisi için oradayken, kimisi de kucağındaki bebesiyle oradadır.

Hele anne adayları; içleri kıpır kıpır, gözleri ışıldarken, bu ışıltıyı merak ve endişe gölgeler, hep “Ne olacak?” sorusunun cevabının beklentisi içinde girer o kapıdan içeri.

Çalışanlar, yeni bir günün telaşı içindedir: Ya sıraya girmeyenlerin huysuzlukları ve çıkan tartışmalar, ya kan alma sırasında ağlayan bebişlerin feryatları, ya araya girmek isteyenlerin patavatsızlıkları, ya hasta yakınlarının mızmızları… Türlü türlü sıkıntıların pençesinde yaşanacak iş gününün sorunsuz geçmesi dilekleri ve beklentileri içinde işe başlarlar.

Doktor beyler, doktor hanımlar da o gün odalarına girecek hastaları karşılamak için göreve gelmişlerdir. Ya evdeki sorunlarını bir kenara bırakmak, ya ailesi içinde var olan hastalarını bir kenara bırakarak çalışmak için adımlarını atarlar, hastane kapısından içeriye.

Derdini anlatamayan hastadan mı dersin, bir şeyi olmadığı halde doktor kapısını aşındıranlardan mı dersin, küçücük derdini büyüterek doktoru çileden çıkaranlardan mı dersin bir mesleki yorgunluk içine düşen doktor da sorunsuz bir gün dileğiyle güne başlamıştır.

Aynı sahneyi paylaştığı halde farklı dünyaları yaşayan insanların bulunduğu alandır, hastaneler. Hizmetli, yere atılan kağıt parçasını atana kızarken, elinden düşen kağıdı alamayacak kadar acizleşen hastanın ruh halini düşünün.

Hasta, kafasının karışıklığı içinde önemli olduğunun hissettirilmesini bekler. Oysa bütün hastalar aynı ruh hali içindedir.

Hasta, işlerin düzenli gitmesini ister. Tanıdıkların, öncelik tanınanların gerisine her düşüşte adalet duygusu sarsılır, bu kez kendisi de tanıdıklar bulmanın yolunu arar.

Doktor her gün benzer hastalıklar görmenin kısır döngüsünü yaşarken, hasta, hastalığının yıprattığı ruh haliyle, doktorun kendisini can kulağıyla dinleyip, “Ah, öyle mi? Vah, vah vah. Demek öyle?” tarzı cümlelerle durumuna acıyıp, ilk dokunuşta iyileştirmesini bekler.

“Önemli olan benim ve benim hastalığım. Doğru teşhis çok ilaçlı reçeteyle olur. Ben odaya girdiğimde doktor, önemli bir hasta olduğumu anlamalı. Yakınlarım ne sorarsa cevaplandırmalı. Daha ben bir söz söylemeden doktor teşhis koyacak kadar bilmeli hastalığımı.” hasta böyle düşünerek odaya girer.

“Şimdi içeri giren hasta, hastalığını tam ve teşhis koyacak kadar anlatacak. Aç ağzını dediğimde, dişleri fırçalanmış, ağız kokusu olmayan bir hasta olarak, şuraya uzan dediğimde, çorabı ve ayakkabısı kokmayacak biri olacak. Verdiğim tahlilleri tam anlayacak, sonuçlarını toparlayıp getirecek. Daha önce yazılmış reçetesi varsa, ilaçlarının adını ve kullanma biçimini tam olarak anlatacak.” bir hasta içeri girdi, diye düşünür her hasta içeri girdiğinde.

Beklentilerin çeliştiği bir an yaşanır muayene anında. Genç hastanın gençliğine güvenen tavırları, yaşlı hastanın ölümden korkarak doktordan daha sıcak ilgi beklemeleri bu çelişkileri güçlendirir.

Hasta yakınının tavrı da bu buluşmada etkilidir. Evin ilk çocuğuysa hasta, aile nasıl üzerine titriyorsa, doktorun da aynı titremesini bekler. Hasta, evin tek çocuğuysa bakış açısı değişiktir, hasta genç ise farklı, yaşlı ise farklıdır.

Her birinin öyküsü farklıdır, o kapıdan içeri girerken. Her birinin ruh ali farklıdır, hastaneye giderken. Taşeron firmanın işçisi olarak içeri girenlerle, kadrolu olarak işe gidenlerin bile aynı işe bakışları farklıdır.

Hemşire ile doktorun bakışı; temizlikçi ile güvenlikçinin bakışı; teknisyenle uzmanın bakışı; tedarikçilerle pazarlayıcıların bakışı farklıdır ama aynı çatı altında toplanmışlardır.

Ölümcül hasta ile yakınının; yataklı hasta ile ayakta tedavi gören hastalar ile yakınlarının; yatalak ve engelli hastalarla yakınlarının; akıl ve ruh hastalarıyla yakınlarının hayata ve olaylara bakışları farklıdır ama aynı çatı altında toplanmışlardır.

Sürgün memurlar ile ödüllü memurlar; emredenlerle, emri tartışarak çalışanlar; görevine düşkünlerle görevi savsaklayanlar; evde sorunu olanlarla evden sorunsuz gelenler aynı çatı altında toplanmışlardır.

Hasta için devlet kapısıdır, derdine derman bulunca; çile kapısıdır, işler istediği gibi gitmezse.

Hastaların yoğun olduğu saatlerde, memur her gün benzer uyarıları yapmaktan bıkmışken, hastaneye yeni gelenlerle, hafıza zayıflığı yaşayan yaşlılar ise öğrenme telaşıyla benzer soruları sormakta kararlıdırlar. Hangi birimi nerede bulacaklarını soranlar, hangi işlemi nerede ve nasıl yaptıracağını soranlar peş peşe dizilirlerken, memurlar için sanki üstlerine gelen sorunlar yumağıdır. 

Sanırım, yerine kendimizi koyamadığımız insanları anlamaktan uzakta olmamız, yaşadığımız diğer alanlarda olduğu gibi, insana sağlık hizmeti sunan bir alanda da karşımıza çıkan sorunların temelini oluşturmaktadır.

İnsan olmak, insanı anlamakla, insana yalnızca insan olduğu için değer vermek gerçeği içinde yaşamaktır. İşimizi gereği gibi yapabilmemiz, sorunlarımızdan iş saatinde ve iş yerinde etkilenmeden, çalışmamıza bağlıdır.

Aynı işi defalarca yapsak da bu benim işimdir, insanlara bu işle hizmet sunmak için buradayım diyebilmek gerekir.

Hastaların ve yakınlarının da çalışanlara ve muayene bekleyen diğer insanlara saygılı olmayı, kendi sırasına ve hakkına razı gelerek işlerin kolaylaşmasını sağlamalı. Kısacası, sözün özü: Ben ne kadar değerliysem, diğerleri de o kadar değerlidir. Ben hastane dışında bir işi olan biriysem diğerlerinin de işi vardır. Ben nasıl sıra beklemek istemiyorsam diğerleri de sıra beklemek istemiyordur. Kendime neyi yakıştırıyorsam, diğerlerine de yakıştırmalıyım.

Hastane ziyaretçilerine de, değinmek isterdim, ancak bu yazımda henüz servislere çıkmadığım için değinmekten uzakta kalmayı seçtim. Bir başka yazıda servislere dolayısıyla yataklı hastalar, refakatçiler ve ziyaretçilere yer vermeyi düşünüyorum.

Sağlık hizmetinin özlenenden de güzel sunulduğu, ucuz ve kaliteli hizmetin, müşteri değil, insan memnuniyetiyle ölçüldüğü sağlıklı günler, mutlu yarınlar dileklerimle…

İnsana, insanca hizmet eden yüreklere yürekten selamlar…

 

Editör: TE Bilisim