CHP Akçaabat İlçe Başkanı Musa Hacıoğlu, CHP’nin 93. Kuruluş Yıl Dönümü Nedeniyle Yazılı Bir Açıklama Yaptı.

‘’İtilâf devletleri, ateşkes anlaşması hükümlerine uymayı gerekli görmüyorlar. Birer uydurma nedenle, İtilâf donanmaları ve askerleri İstanbul'da. Adana ili Fransızlar; Urfa, Maraş, Antep İngilizlerce işgal edilmiş. Antalya ile Konya'da İtalyan birlikleri, Merzifon'la Samsun'da İngiliz askerleri bulunuyor. Her yanda yabancı devletlerin subay ve görevlileri ve özel adamları çalışmakta. Daha sonra, sözümüze başlangıç olarak aldığımız tarihten dört gün önce, 15 Mayıs 1919'da İtilâf Devletlerinin uygun bulmasıyla Yunan ordusu İzmir'e çıkarılıyor.’’

ULU ÖNDER ATATÜRK, 1.DÜNYA SAVAŞI SONUNDA MEMLEKETİMİZİN GENEL DURUMUNU NUTUK’TA BÖYLE ANLATIYOR.

İşte bu şartlar içinde; bu durumu, kalplerine saplanmış bir ok addeden dedelerimiz çare arayışı içine girmişler ve memleketin birçok yerinde müdafaa cemiyetleri kurmuşlardır. Ancak, tarihe altın harflerle yazılmış bu namus cemiyetlerimizin tek eksiği yerel nitelik taşımaları olmuştur.

İşte Mustafa Kemal ve arkadaşları, 4-11 Eylül arası toplanan Sivas Kongresi’nde bu cemiyetleri birleştirmiş, ‘’Milli sınırları içinde vatan bölünmez bir bütündür; parçalanamaz.’’ ilkesiyle Kurtuluş Savaşımızın ‘parolasını ortaya koymuşlardır.

Savaş zaferimizle sona ermiş, Mudanya Ateşkes antlaşması henüz imzalanmışken Gazi Mustafa Kemal ilk iş olarak çağdaşlık yolundaki devrimlerini gerçekleştireceği bir siyasal parti kuracağını dile getirmiştir.

“…Milletin her sınıf halkından, hatta İslam dünyasının en uzak köşelerinden bana ebedi olarak iftihar duyacağım şekilde gösterilen teveccüh ve itimada layık olabilmek için en mütevazı bir millet ferdi sıfatiyle hayatımım sonuna kadar vatanın hayrına vakfeylemek emeliyle barıştan sonra Halkçılık esası üzerine dayanan ve Halk Fırkası adıyla siyasi bir fırka kurmak niyetindeyim”.

9 EYLÜL 1923 CUMHURİYET HALK PARTİSİ’NİN KURULUŞU

Yukarıda belirttiğimiz, dedelerimizin gayretleriyle kurulan cemiyetlerin, Sivas Kongresi’nde ( ki partinin ilk kurultayı olarak tanımlanmıştır ) Mustafa Kemal önderliğinde tek vücut hale getirilmesiyle kurulan Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin TBMM’deki devamı olacak Halk Fırkası, 9 Eylül 1923’te kurulmuştur.

Kuruluşunda; dedelerimizin kutlu emekleri ve Türkiye Cumhuriyeti Devletimizin kurucusu,

Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün yön göstericiliği bulunan, gerçekleştirdiği devrimlerle devletimizin, dünya devletleri arasında hak ettiği yeri almasını sağlayan, insanımızı taassuptan uzak, akıl ve bilimle çağdaşlık mertebesine ulaştıran, ‘’Az zamanda çok ve büyük işler yapmış’’ Cumhuriyet Halk Partisi’nin, dedelerimizin partisinin kuruluş günü kutlu olsun.

Bugüne geldiğimizde, dünyada eşi benzeri bulunmayan güzellikteki memleketimizin, insanımızın maalesef zor günler yaşadığı bir gerçek. Lakin bu günlerin de bir ve beraber yürümekle aşılacağına imanımız tamdır. Emperyalizmin sınır tanımayan güç budalalığının hedefi yine bu topraklardır. Parayla devşirdiği piyonları, sahip bulunduğumuz coğrafyaya kan kusturmaktalar.

Tam da bu noktada, Cumhuriyetimizin ve üzerine siyasetimizi inşa ettiğimiz Altı Ok’un kıymetine değinmemiz bir gereklilik olacaktır. Kim neden şikâyetçiyse aslında o şikâyetinin çözümüdür Altı Ok.

BAŞTA GELEN LAİKLİK İLKESİDİR.

Kendini muhafazakâr olarak niteleyen kesim dinini istediği gibi yaşayamamaktan şikâyetçidir. Kabaca bir bakış açısıyla bin türlü tarikat, cemaat ve bin türlü din anlayışının olduğu bu coğrafyada eğer binde bir şanslı değilseler, laiklik yerine istemiş oldukları şeriat düzeninde, usul ve esaslarını hiç tasvip etmedikleri belki de bidat saydıkları, bu yüzden ayrı ayrı camiler, evler kurdukları bir mezhebin, tarikatın, cemaatin şartlarına boyun eğerek dini inancını ve ibadetini gerçekleştirmek zorunda kalabileceklerdir. Bu istenilebilir mi? Müslümanlar bunu istemiş olsalardı fırka fırka bölünmüş, birbirlerinin camilerine bombalı eylemler düzenler olurlar mıydı?15 Temmuz hain darbe girişiminin güç kaynağı nedir? İşte çözüm laikliktir. Hem sadece onların değil başka dinlere inanan ve hatta hiçbir şeye inanmayanların, özgürce yaşamalarının yolu bu değil midir? ‘Ama biz ‘şundan mahrumuz, şunu bizden bizi esirgediler’ şikâyetinde iseler, bu ancak ilkenin uygulamasındaki sıkıntıdan kaynaklı bir sorun olabilir. Elbette bu işin çözüm reçetesi de yine laiklik olacaktır.

İKİNCİ OLARAK MİLLİYETÇİLİK İLKESİDİR.

‘Benim milliyetimi tanımıyorsun.’ sorununun çözümüdür Atatürk Milliyetçiliği. Din ve ırk ayrımı olmaksızın ortak kültür ve dil birlikteliğine dayanıp bu coğrafyada tarih boyunca kaynaşmış etnik kökenlerin birbirine her anlamda eşit olması demektir. Bir kişinin ana dili tartışmasız hakkıdır. Âmâ bunun suiistimal edilip bizim beraberce yaşamamızı ortadan kaldıracak resmi dilde herhangi bir değişiklik talebi kabul edilemez. Bugün; Amerikan Ulusu, Alman Ulusu, Rus Ulusu ve ulusal marşları nasıl ki devleti tasada ve kıvançta kader birliği olacak şekilde ve hukukta kabul edilmişse hiç şüphesiz Türk Ulusu da aynı şekil ve hukukta olmaya devam edecektir.

ÜÇÜNCÜ OLARAK DEVLETÇİLİK.

Kendini liberal olarak tanımlayanların sorunu. Çeşit çeşit liberalizm olsa da kısaca özgürlükçülük. Eğer talep kuralsızlık değilse yani özgürlüğünüz yekdiğerinizin özgürlük alanına tecavüzü gerektirmiyorsa bunun yasa olarak yazılması işte bizim güvencemizdir. Güvenlik ise ilk insandan itibaren tesis edilmesine en başta çalışılan kavramlardandır. Belirli yasalar dâhilinde devlet koruması altında olmak özgürce yaşayabilmenin olsa olsa şartı olacaktır. Yasaların özgürlükçü olmaması ise ilkenin değil yeni anayasa yapamayan bizlerin sorunudur. Mesele ekonomik liberalizm ise Atatürk Devletçiliği özel teşebbüslere açık ve destek sağlamaktadır. Âmâ bu bütün güçlü ülkelerdeki gibi bir sınırlama dâhilindedir.

DÖRDÜNCÜ OLARAK CUMHURİYETÇİLİK.

Yönetenin yine halkın bizatihi kendisinin olmasıdır. Şayet hala saltanat severler varsa işte onların şikâyeti. Aslında buna bile çözüm, ilkenin içindedir. Bu yönetimi; bir padişahlık, krallık sistemine devretmekse istenilen, bugünkü sisteme geri dönmek istenildiğinde bunun bugünkü talep sahiplerine sorulmayacağı ve muhtemelen ölüm cezasıyla mükâfatlandırılacakları açıktır.

BEŞİNCİ OLARAK HALKÇILIK.

Hiç bir kimseye, zümreye veya herhangi bir sınıfa ayrıcalık tanınmaması. Elitistin, seçkin sınıfın yani dünya nüfusuna düşündüğümüzde üç beş kişinin şikâyeti olabileceği bir kavram olabilir. Lakin bu ilke şikâyetlerinin çözümü değil de eşitlenene kadar sorunu olacak demektir.

ALTINCI OLARAK DEVRİMCİLİK.

Skolastik düşüncede olanların, basmakalıpçıların şikâyeti. Atatürk’ün sözüyle açıklaması en doğrusu ‘Türk, yeninin, iyinin, güzelin ve doğrunun arayıcısıdır. Lakin bu ilke de körü körüne yol tutanlara karşı asla şikâyet giderici olamayacaktır.

Bu kara günlerin çözümü işte tam da bu ilkelerin, kuruluş felsefemizin anlaşılmasıyla gerçekleşecektir.

Son söz, bizleri tebaalıktan eşit yurttaşlık mertebesine ulaştıran, partimizin süresiz Genel Başkanı Mustafa Kemal Atatürk’e ve onun kıymetli yol arkadaşlarına, bir kez daha Allah’tan rahmet diler, partimizin kuruluş gününü en kalbi duygularımızla kutlarız.

CHP AKÇAABAT İLÇE YÖNETİM KURULU ADINA BAŞKAN

MUSA HACIOĞLU

yesyeni-logo-final-331.png

Editör: TE Bilisim