Yeşil Solmuş Tahta Kapılar

Sanırım Altmışların son dönemiydi... öğlen yemeği taşınırdı babalara. Yaşım henüz yedi-sekiz.

Sefertaslarının ağırlığı içindeki yemekten fazlaydı. Köfteci pideci de vardı ama ev yemeği başkaydı. Kadının eli değmişti sebzelere sevgisini yüklemişti üzerine.

Gaz ocağı pompalanmış güveçler çarşı fırınına reçel ve yufkalar kapıdaki ocakda pişerdi. Hoş erkek evde yemek yapmazdı... çarşıda balıklar çimento torbasında (Balık torik olmalı) bomba, gerdanlar (süt danası ) çömlek kaplara girer zevki sefa içinde. Bazıları yanında aslan sütü ile afiyetlenirdi. Erkek eve geç gelirse kadın merak etmezdi, yeri belliydi. Sebat Klüp de alemlerdeydi.

Kimi yeşil boyalı, kimi kahverengi, kimi sarı, kimi mavi. Her kapıyı saran hanımeli kartopu çiçekleri vakti gelince açan filbahri... sarmaşıklar ve bunlar gibi! Bizim kapıda ise mor akasya, anneannemin ki pembe sarmaşık gülleri. Her kapıda sarı tokmakla içerden  kumanda edilip iple açılan demir garak. Kaç kez çalınmış, kaç kez açılmıştır hikayelere... bazıları öyle her an çalınır kapılar değildir. Önünde düşündürür "vakitlice midir?" diye.

Öyle kapılar vardır ki; çalınamaz bile. Daha içerden bakışlarını görürsün; anlar ki, her "tak tak" da birisi kırmızı güllerinden isteyecektir. "Gülşurubu yapacaktım" da gibi sebeplerle:))     Kimileri de kırıktır sahipsiz gibi... açıktır bazıları sonuna kadar rahat girilesi eşikten tertemiz taşlarına kadar davetkar.

Kırmızı şapkam yoktu nineme yemek taşırken:)) Mantom kırmızı ve yakası kürklüydü. Sepetim yoktu,  bir bohçaya bağlanmış yemek, örtüye dökülmesin diye dikkatlice taşlara hedef alırdım gözlerimi!

Abdurahman efendilere gelmeden Kaptanın evini geçiyorum. Üzerinden onca yıl geçmiş ama hala o camdaki görüntü hafızamda... kıvırkıvır hiç taranmamış saçlarıyla evin üst katından birçift zeytin göz bakardı. Gözgöze gelince hızlı adımlarla kaçardım. O hep aynı şeyleri söylerdi.

Kadın Çaresizliğinin Haykırışları!    İçini dökmüştür birilerine de anlaşılmamıştır vaktinde, ve "o halde anlamsızca çıksın kelimeler anlayan yoksa"demiştir. Sırf bu yüzden "lakabı deli Hafız" dır belkide! Tek hikaye vardır insanların dilinde... (her çaresize uydurulmuş fısıltıyla anlatılan ayıp hikaye.)   Suçludur kadın, güçlüdür erkek.

Rum evlerinin sırtı yola bakar, yerli halkın ise avlusu. Karadeniz davetkardır, huyunu alan yabancı hayatının en güzel anlarını yaşar memleketimde. "Abaad" olur dışardan gelen memur. Adı üzerinde "AKÇAABAT" dır adı. Akçası bol gönlü zengin koylarımı yok edenlere inat, göçlere inat, direnen memleketlimin yanında memleketlim vardır. Ayşegül Kolotoğlu nun  bir kapı fotoğrafı,  Köksal Ustaoğlu nun ilgisiyle birçok Nur içinde yatan insanları hatırladım.

Yazdım.

Işıklarla, Nurlarla birlikte olsunlar. Yol Dürbinardan Orta mahalleye kadardı şimdilik... Belli mi olur, belkide uzar gider,  anlatılacak yüzlerce kapı var yıkılmadan. Selam olsun direnen kapılara, selam olsun yaşatanlara, anılara, geçmişimin güzelliklerine! Sevgili Annelere, bir anneler gününde kaybettiğim ANNEM e!

GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN!

 

123456---kopya-815.pngyesyeni-logo-final-20170515195257.png

Editör: TE Bilisim