DÖNGÜ

Mevsimler değişirken rutinlere alışıktık.

Sonbahar geldi yakacaklar ayarlanacak kışlık yiyecekler hazırlanacaktı.

Buzdolabının bile sayılı olduğu dönemlerde bir kaşık yemeğin çöpe dökülmemesinin sırrını hiç çözememiştim. Nasıl bozulmazdı o yemekler?

Oduncu Ömer motorlu hızarıyla gezip, odunları kesecek, etrafına mis gibi odun kokusu yayacaktı. Çıkan tozlar mı, inek sahipleri ineklerin altına serecekti. Bir iki parmağını kazada uçurmuş, kalan sekiz parmak için "adam olana bu kadarı da yeter" derdi.

İstediği paradan daha fazla vermesine rağmen Oduncu Ömer in kâbusuydu anneannem. Kesilen dalların her biri eşit olacak uzun ya da kısa kesilirse; yerleştirirken, düzgün olmazdı zira! İnci gibi sıra sıra dizilen odunlar sanki kış boyu yakılmayacak gibi dururdu. İnceler aralara dizilir çok budaklı olanlar; bir kenarda, Kürt Fehmi yi beklerdi.

Sonbahar hazan yaprakları ile veda ederken tütüncüler demet yapar, birbiri ile habersiz şehirliler teneke damlarını, yerinden oynamış kiremitlerini elden geçirirdi. Gece sohbetleri planlanır, erkekler mektep denilen kahvehanelere kadınlar örgüleriyle Köle isaure yi izlemeye giderdi. Sayılı televizyonlu evler buna alışıktı.

Kışlıklar dolaptan inmiş küçülenler tamir ediliyor, büyüyen ayaklar küçülen ayakkabıların sahibini arıyordu.

Kış ağırlanmaya hazırızken birgün kapı çalar. Basmıştır beyaz örtü tüm karayı, uçmuştur göçmen kuşlar, kalmıştır şımarık serçeler. Soğuktu yağıştı kaymaktı derken başlardı erimeye, eriyen kar ile seller gelmeye. Sisler aralanır çiğler buharlaşır.

Bahar kapıyı çalar.

"Kim o?"dersiniz. Cevap: "menekşe!" den gelir. Pes pembedir zemini hep yeşil olan Karadeniz toprağı.

Erik çiçeği şaşar da bazen uyar menekşelere "evet" der "hadi açalım! " döküleceğini bile bile. Ne çok şey vardır yapılacak,  ilkbahara...

Bayramlar vardı çocuklara gençlere ait. Ekilesi topraklar yeşeren sebzeler göç eden leylekler. İştir, sistir derken uyum içinde gece gündüz yaz çalar kapıyı. Hadi çabuk der; "ağustosun yarısı yaz yarısı kıştır"

Yağmurlar başlayınca boyanır teneke sobalar. Yıkanır kilimler battaniyeler, dövülür çubukla halılar. Koca koca halıların dili olsada söylese. O minik parmakların hayallerle atıldığı düğümlerin dövülmesi o güzelim işlemelerin temizlenmesi için gereklidir de...

Eylülü nisanı yoktu balığın. Ağını alan salardı kıyıya rastgelirdi gelene. Kadın için kolay yemekti. Erkek için ise bereketli, zevkli.

Mevsimler hep döner her birinin tadı özlenirdi. Bazen kurutulan sebze meyveler kışın sürprizi olurdu. Kışın sebzeleri belliydi yazınkiler gibi. Özlenirdi kokuları... Patlıcan, domates ve biberin. Zamanlarını bekler çıtır çıtır koparılırdı dalından.

Değişmeyen sadece pazar aile matinesiydi. İşte o her mevsim yaşanırdı. Moda neydi? Belgin Doruk ne giydi, Muhterem Nur ne dedi, Sultan ah o Sultan, Hülya, Fatma Filiz? İdeaylı Ajda!

Babam Ajda’ya a aşık Annem Ayhan a!

Haydar dı babam adı. Deli olurdu annemin adına "bin tane Eminem şarkısısı var. Benim ise bir tane "derdi.

Beş kardeşli mutlu denilecek bir yaşantı içinde büyüdük. Zaman denilen bu kavram eksiltti bizi, dağıldık istemeden.

Lezzetler hep aklımda patlıcan domates salatalık. Kokuyor burnumda menekşeler. Kokan sadece onlar mı? Anneannem babam annem.

Selam olsun eksikliklerime,

Selam olsun çocukluğuma,

Selam olsun memleketime!

Berrin USTAOĞLU AKYÜZ

Dikiş Kulübesi

Mazı köyü/Bodrum

123456---kopya-649.pngyesyeni-logo-final-20170401174146.png

Editör: TE Bilisim