1.BÖLÜM

Yitik bir ezgisin sadece,
Tüketilmiş ve düşmüş gözden;
Düşlerinde bir çocuk hıçkırır
Gece camlara sürtünürken;
Çünkü hiçbir kelebek
Tek başına yaşamaz sevdasını,
Severken hiç bir böcek
Hiç bir kuş yalnız değildir;
Ölümdür yaşanan tek başına,
Aşk iki kişiliktir..

…Ataol Behramoğlu…

Güzel bir şiirdir ama hiçbir zaman katılmadım  Ataol Behramoğlu’nun ’’Aşk İki kişiliktir’’ sözüne..

Çünkü ’’Aşk Tek kişiliktir’’..

Hele bir de kadın aşık olmuşsa..

**

Belli ki daha önce yaşanmış  aşk hikayelerine sadece bir taraftan bakmış Ataol Üstat. Hani efsaneler vardır ya.. Leyla ile Mecnun, Ferhat ile Şirin gibi.. Üstat bunları bile yorumlarken gözden kaçırdığı bir yer var diye düşündüm hep.

Yıllarca çöllerde sürünürken Mecnun,  Leyla yanına gidip ‘’ işte ben geldim’’ dediğinde tanımaz Leyla’ yı.. ’’Sen Leyla olamazsın. Leyla benim içimde’’ diyen mecnun değil miydi ?..

Hani aşk İki kişilikti.

Şirin uğruna dağı deldiğinde ,Şirin’in evlendiğini duyan Ferhat değil miydi?.

Hani aşk iki kişilikti.

Neyse bunlar Efsane . Ben size bu yazı dizisinde 3 kadının yakın tarihte yaşamış bu 3 kadının  hayat hikayesini dilim döndüğünce anlatmaya çalışacağım. Bakalım Aşk kaç kişilikmiş?

**

Nazım Hikmet ve Piraye..

Önce Trabzon’a değinmeden geçmeyelim.

Yıl 1921’in Eylül  ayı. Nazım Hikmet ve arkadaşı Vala Nurettin Sovyetler Birliğine gitmek için TRABZON  limanına gelirler .Burada İstanbul Nişantaşı’dan komşuları olan Nüzhet ‘le karşılaşır Nazım. Nüzhet’le aynı yolu gideceklerdir ve aralarında bir yakınlaşma başlar.Bu yakınlaşma Sovyetler Birliğinde evlilikle sonuçlanır. Evlilik fazla sürmez ve ayrılırlar.

**

1928 de Türkiye’ye döner Nazım. O dönemlerde kardeşi Samiye’nin  arkadaşı olan evli ve iki çocuk annesi Piraye ile 1930 yılında tanışır , ona aşık olur.Nazım 28 Piraye 24 yaşındadır ve Piraye eşinden  boşanmak üzeredir. Nazım fena tutulmuştur Piraye’ye . Kapısına  bir demet mor menekşe ile dayanıp ona olan aşkını haykırmak istemektedir fakat cebindeki parasını arkadaşlarıyla paylaşmaktan bir türlü bir demet Mor menekşe alıp kapısına gidemez. Bunun üzerine ‘’ Altın gözlü çocuk’’ diye hitap ettiği Piraye’sine ilk şiirini yazar ;

Abe Şair,

Bizim de bir çift sözümüz var “aşka dair”

O meretten bizde çakarız biraz..

Deli çığlıklar atıp avaz, avaz..

Deli çığlıklar atıp avaz ,avaz

Burnumun dibinden gelip geçti de yaz,

Ben, bir demet mor menekşe olsun

Getiremedim sana!

Ne halt edek ,

Dostların karnı açtı

Kıydık menekşe parasına!..

*

İşte böyle başlayan bir aşk Piraye’nin eşinden boşanmasından sonra 1935 yılında kimselere söylemeden sessiz sedasız evlenmeleri ile resmiyet kazanır.

1935 yılında başlayan bu evlilik onlara pek de  yaramamıştır ve yeniden mahpusluk günleri başlar Nazım’ın .

Nazım Hapishanede iken Piraye’ye olan özlemini ve korkularını kağıtlara dökmüş ve ilk mektubunda  bu korku ve endişelerini de  dile getirmiştir.

İlk mektubuna;

Karıcığım canım karıcığım diye başlar ve

“Saat dört yoksun, saat beş yok

Altı,yedi ertesi gün ve BELKİDE KİMBİLİR..”

...

Diye devam eden şiirinde Kim bilir derken Piraye’nin kendisinden vazgeçtiği korkusunu dile getirmektedir.

Bu korkuları dile getirerek başladığı mektubunun sonuna ;

“Kuzum karıcığım,Bu şiirleri iyi oku. Yazdıklarımın en ustaları değilse de en Yalansızıdır.SENİ NASIL YALANSIZ,SÜSSÜZ,SANATSIZ SEVİYORSAM bunlar da öyle..” diye eklemeyi ihmal etmez. İşte Edebiyat tarihine ismini yazdıran Nazım Hikmet’in SANATSIZ  sevdiği kadındır Piraye.

**

Piraye, Nazım’ın korkularını mektubunda anlamıştır fakat onun asıl korkusu daha başkadır . Nazım’ın asılmasından korkmaktadır. Bunu Nazım’a yazdığı bir mektupla dile getirir. Bunun üzerine Nazım Piraye’ye yazdığı ikinci mektubuna ;

“Bir tanem!

Son mektubunda:

-Başım sızlıyor,Yüreğim sersem!

Diyorsun.

-Seni asarlarsa,

-Seni kaybedersem ,

Diyorsun.

-Yaşayamam!

Yaşarsın, karıcığım yaşarsın,

Kara bir duman gibi dağılır hatıram rüzgarda;

Yaşarsın, kalbimin kızıl saçlı bacısı,

En fazla bir yıl sürer

Yirminci asırlarda

Ölüm acısı..

...

Diye başlayan şiirini yazar.

İşte Tam olarak anlatmak istediğim bu. Nazım’a göre aşıklardan biri vaz geçerse o artık aşk olmaktan çıkar ve biter demek istiyor Nazım. Oysa gerçekten öyle midir, Öyle mi olmuştur.  Piraye’nin yaşadığı  aşk değil midir?

***

Nazım sürekli mektuplar yazmakta ve Piraye’yi kıskandığını da dile getirmektedir bu dönemde.

“ Senin adını

Kol saatimin kayışına tırnağımla kazıdım”

-

“Ne güzel şey seni hatırlamak seni:

Ölüm ve zafer haberleri içinden, hapiste..’’

Diye başlayan Şiirler de yine bu dönemde yazılmıştır.

**

Piraye bazı sitemlere dayanamaz ve  yazdığı bir mektup da,

“Sen beni kıskanıyorsun, ve  benim gülmem tutuyor.

Ben aşkı: hürmet, muhabbet, sadakat,diye anlarım

Halbuki aşk sadece muhabbet sende.

Hem biliyorum bu evhama neden düştüğünü:

Ben içeride olsaydım

Sen dışarıda aldatırdın beni.

İçeride olmama ne lüzum var?

İkimizde dışarıdayken aldatmadın mı ?

Sen alçaksın

Ve dışarı çıkar çıkmaz

Beni yine aldatacaksın..”

Diyerek Nazım ‘a karşılık verir.

Tam da Piraye’nin dediği gibi olur her şey.Nazım Bursa cezaevinde yatarken bir gün dayısının kızı Münevver ziyaretine gelir.

Münevver;

Şen şakrak Fransız parfümü kokulu kadın.

İşte Münevver’in bu hali Nazım’ın aklını başından alır ve Münevver’e aşık olur.Münevver’in sıklaşan ziyaretleri bu aşka hız katar.Nazım bir mektupla her şeyi Piraye’ye anlatmaya karar verir, anlatır da .Yıkılmıştır Piraye lakin elden bir şey gelmez İçerisinde Nazım aşkı bir köşeye çekilir.

**

Münevver’de Nazım’a  aşıktır ama bir sorun vardır ki Münevver  de evlidir. Münevverin kocası bu meseleyi duyunca boşanmayı kabul etmez.Süreç oldukça sıkıntılı ilerlemektedir ve Münevver Nazım’a bu ilişkiyi devam ettiremeyeceğini  ayrılmaları gerektiğini söyler. Nazım her ne kadar bu fikre katılmasa da yapacağı fazla bir şey yoktur.Bunun üzerine Piraye’ye bir mektup yazar. Şöyle der;

“ Yeryüzünde hiçbir insan ,hiçbir insana benim sana yaptığım kötülüğü  yapmamıştır .Bütün bunlara rağmen gel. Sana gel diyecek kadar yüzsüz ve alçaksam ne halt edeyim, öyleyim işte. Fakat gel. Ve benden nefret ederek,  hor hakir görerek de olsa beni bir daha yalnız bırakma.”

Gelmezse intihar edeceğini söyleyen mektuplar yazar karısına Nazım. Haberler gönderir. Piraye dayanamaz  gelir. Piraye Nazım aşkı yeniden alevlenir . Nazım o dönem “Piraye’me Rubailer” adında rubailer kaleme almıştır.  “ Saat 21-22 şiirleri” de bu dönemde yazılmıştır.

**

1950 nin başlarında hapisten çıkmak için özel bir af bekleyen şair yeniden Münevver’le görüşmeye başlamıştır. Bundan haberdar olan Piraye olayın üzerine fazla gitmez. Af beklerken açlık grevine başlayan Nazım rahatsızlanır ,hastaneye kaldırılır. Bunu duyan Piraye hastaneye kocasının yanına koşar  baş ucunda onu bekler. Nazım ile sohbet ederken odanın kapısı aniden açılır ve içeriye Nazım’ın kız kardeşi Samiye ile Münevver girer. Piraye şaşırmıştır. Bu kadarını da beklememektedir. Birden Nazım’a döner ve bir şeyler söylemesini bekler. Nazım’ın suskun kalması Piraye’yi bir kez daha yıkmıştır . Ayağa kalkar son bir kez sarı saçlı Mavi gözlü adamın gözlerinin içine bakar. O mavi gözlerde kendini göremeyen Piraye usulca toparlanır  suskun bir halde odadan çıkar. Hayat durmuştur adeta. Koca hastanenin içerisinde koridorda susarak giden bir kadının topuk sesleri yankılanır.Bu Nazım ile Piraye’nin son görüşmeleridir.Bir daha bir araya hiç gelmezler.

**

Aşk bitmiş midir ?

1930 da başlayan o büyük aşk 1950 de yolların ayrılması ile Nazım tarafından bitmiştir belki fakat ,

1950 de Nazım’ın yolundan  çekilen Piraye ne  Nazım Hikmet’in hayata gözlerini yumduğu  3 Haziran 1963 tarihine kadar ne de o tarihten sonra 1995 yılında İstanbul’da ölene kadar kimse ile evlenmemiş,hatta ilgilenmemiştir bile.

Evinin kapısını gazeteci şair yazar herkese kapatmış ölene kadar da sadece Nazım Hikmet’in ona yazdığı şiirlerle, mektuplarla baş başa yaşamış ,Nazım Aşkını hiç içerisinde söndürmemiştir.

HANİ AŞK İKİ KİŞİLİKTİ.. 

** Yarın Nazım Ve Saman sarısı saçlı kadın Vera..**

DEVAMI YARIN..........

yesyeni-logo-final-366.png

 

  

Editör: TE Bilisim