"4 Ekim Dünya Hayvanları Koruma Günü"

İlk kez İngiltere'de 1822 yılında bir araya gelen hayvan dostları; hayvanların daha iyi koşullarda yaşamlarını sürdürmelerini, beslenme ve korunmalarını sağlamak amacıyla, Hayvanları Koruma Birliği'ni kurdular. Bu hareket daha sonra tüm dünyaya yayılmaya başladı. Aynı amaçla kurulan dernekler birleşerek Hollanda'nın başkenti Lahey'de Dünya Hayvanları Koruma Federasyonu'nu oluşturdular. 1931 yılında toplanan bu kuruluş ise 4 Ekim'i Hayvanları Koruma Günü ilan etmiştir ve her yıl 4 Ekim dünya çapında ''Hayvanları Koruma Günü'' olarak kutlanmaktadır.

Ancak geçen tüm bu yıllar içerisinde ''4 Ekim Hayvanları Koruma Günü''nü şenlik havasında kutlamaktan çok uzak bir noktadayız. Hayvan hakları ihlalleri hızla artmakta, yayılmakta ve olağanlaşmaktadır. Moda için cinayet; kürk gerçeği, ''deney'' adı altında hayvanların denek olarak kullanılması,  atların nostaljiye kurban edildiği fayton sefaları, mezbahalarda yaşatılan zulümler,  cinayet ve kanla yapılan spor: av gerçeği, yasadışı hayvan dövüşleri, hastalık ve ölümlere sebebiyet veren mobil kısırlaştırma üniteleri, doğal ortamlarından koparılarak demir kafesler arkasına hapsedilen hayvanları sergileyerek topluma hayvan sevgisi kazandıracağını düşündüren çarpık bir zihniyetin ürünü hayvanat bahçeleri, doğaları gereği yapmadıkları  ve yapmayacakları hareketleri yapmaları için eğitmenleri tarafından işkenceye varan yöntemlere maruz bırakılan sirk hayvanları, yunus parkları, denetimden uzak ve yasa dışı üretim yapan petshop ve bunlarla bağlantılı üretim çiftlikleri… Ve tüm bu yöntemlerle hayvanlara çektirilen zulüm ile onlar üzerinden sağlanan rantlar…

Hayvan hakkı savunucuları, sivil toplum kuruluşları ve hayvan severler, yaşanan tüm bu vahşetin önlenmesi için çözüm ararken, toplumun bir kesimi sokakta yaşama mücadelesi veren ''sokak hayvanları''nın varlığına dahi tahammül edemez hale gelmiştir. Sahipsiz sokak hayvanları; semtlerde, mahallelerde, sokaklarda türlü işkencelere uğramakta, zehirlenerek katledilmekte, yaşam hakları ihlal edilmektedir. En iyi ihtimalle, yerel yönetimler tarafından toplanarak beton hapishanelere, yani barınaklara hapsedilmektedirler. Sonrası ise, soğuk beton zeminler üzerinde, zincirlere bağlı, çoğu kafeslerin içinde, tek tip mamalarla ve hayatta kalmalarına yetecek kadar beslenerek, hava koşullarına direnerek yaşam mücadelesi veren hayvan manzaraları... Yüzlerce tür hayvanın yaşam hakkını korumak bir yana sokaklarımızda ki kedi-köpeğin dahi var oluşlarından doğan yaşam hakkını koruyamaz hale gelmiş bulunmaktayız.

Gün geçmiyor ki ülke gündemimize, hayvana karşı yapılan kötü muamele, eziyet ve işkence vakıaları düşmesin. Zevk için kulağı kesilen, kasten taşıtlarla ezilen köpekler, tecavüze uğrayan binek hayvanları, gözleri oyularak sosyal medyaya reklam edilen kediler, ayaklarına nal yerine lastik çakılarak, taşıyabileceğinin onlarca kat üzerinde yükle, aç susuz ölüme koşturulan fayton atları…

Ne yazık ki yürürlükte olan kanunlar, hayvanları tüm bu vahşetten ve bu vahşetin sorumlusu olan biz insanlardan korumak için yeterli değildir. 5199 Sayılı Hayvanları Koruma Kanunu'na göre işkence gören hayvan sahipsiz ise gerçekleştirilen yasaya aykırı eylem bir suç değil, kabahat kapsamında ve para cezasına tabidir. Yani sahipsiz bir hayvanı canice katletmenizle, yere çöp atmanız aynı yaptırıma tabi bulunmaktadır. Zarara uğrayan hayvanın sahipli olduğunu varsaydığımız da ise maalesef sahipli hayvanlar Türk Ceza Kanunu kapsamında '' mal/eşya '' olarak görülmekte ve haksız eylem mala karşı işlenen suçlar kategorisinde değerlendirilmektedir. Kısaca hayvana eziyet etmek değil, malınızın değer kaybetmesine sebebiyet vermek cezalandırılmaktadır. Yaptırımların caydırıcı olmaması ise hayvan hakkı ihlallerinin gün be gün artmasına sebebiyet vermektedir.

5199 Sayılı Hayvanları Koruma Kanunu değişikliklerini içeren ve yıllardır TBMM gündeminde bekletilen kanun tasarısı ise içeriğindeki birçok tuzak madde ile çözüm değil, daha çok ölüm getirecek niteliktedir.

Peki ya çözüm nedir? Öncelikle hayvanların da ekolojik denge içerisinde önemli bir rolü olduğunu idrak etmek, yeryüzünün yalnızca bize ait olmadığını ve hayvan hakları ihlallerinin de toplumumuzun ortak sorunlarından biri olduğunu kabul etmektir. Zira toplum sorunları içerisinde hayvan hakları ihlallerini önem sırasına göre sonlara koymak ve bu sebeple görmezden gelmek iyileştirebileceğimiz sorunlara sırtımızı dönmektir.

Hayvanların en iyi koşullarda yaşam hakkının sağlanması için; ''tüm hayvanların'' haklarını düzenleyen eksiksiz bir kanunun yürürlüğe sokulması, caydırıcı cezai yaptırımların uygulanması, kanun kapsamında sorumluluklarının bilincinde olan yerel yönetimlerin ve güçlü bir denetim mekanizmasının kurulması, kişilere çocuk yaştan itibaren hayvan sevgisini aşılayacak ve vicdanlı bireyler olarak yetişmelerini sağlayacak düzenlemeler içeren bir eğitim sisteminin varlığı, yalnızca insan haklarını değil tüm canlıların haklarını savunmakla yükümlü olduklarının bilincinde hukukçuların yetiştirilmesi ve her şeyden önemlisi ''hayvanın da hakkı mı olurmuş?'' diye düşünen zihniyete hayvan hakları bilincini aşılamak gerekmektedir. Tüm bu iyileştirmeleri sağladığımız takdirde, 4 Ekim'i kutlama tadında geçireceğimiz günlerin çokta uzak olmayacağı kanaatindeyiz. Saygıyla,

Trabzon Barosu Hayvan Hakları Komisyonu

1-087.png

Editör: TE Bilisim