METROPOLDE YAŞAMAK

Hayatta hepimiz birtakım kararlar kalırız, bu kararları kimi zaman kendimiz isteyerek alırken, kimi zaman başkalarının üzerimizdeki söz hakkı neticesinde almak zorunda kalırız. Bende kendi isteğim ile bir karar aldım, yaşadığım şehri değiştirdim. Belki bu şehir değişikliği üniversite okumadan önce olmalıydı, belki de doğru zaman şimdiydi, nihayetinde bir karar vererek bu adımı attım. 

Peki şehir değiştirince ulaşım anlamında hayatımda neler değişti? İlk yazımda ulaşımla ilgili düşüncelerimi ve yaşadıklarımı aktarmak istedim. Çünkü İstanbul denilince insanın aklına ilk gelen durumlardan biri trafik ve bu şehirde insanlar için zaman kısıtlı ve önemli! O yüzden toplu taşıma araçlarından bahsedeceğim. Malum İstanbul trafiği sözünü herkesten duymuşsunuzdur. Gerçekten metrobüsler ve dolmuşlar insanın sabrını zorlayabiliyor. Hele ki her gün aynı yolları gidip gelmek insanı oldukça yorsa da olaya birazda iyi tarafından bakmak gerek.  Mesela eğer otobüste veya dolmuşta birileri sizi ilgilendiren konulardan bahsediyorsa ve biraz da sohbete meyilli biriyseniz o gün şanslı gününüzdesinizdir demektir. Yani benim için öyle. Ne de olsa ne kadar yorgunda olsam kulağım hep biraz delik olmalı ki üzerinde düşünüp yazabileceğim konular olsun, e malzeme önemli öyle değil mi? En son ki dolmuş seyahatimde dolmuş şoförü ve yanındaki yolcu Aristo’dan başlayıp, yurt dışında asla böyle bir trafiğin olmadığından ve şehir planlaması gibi konulardan yol boyunca konuştular mesela.  Bu sohbetlere kulak verince trafiği unutabiliyorum. Dolmuşu bir kenara bırakıp vapura geçecek olursak, bu benim en sevdiğim toplu taşıma aracı diyebilirim. Gündüzleri genç arkadaşlarımızın çaldıkları müzikler ve söyledikleri şarkılar oldukça güzel ama yine de kendimizi çok fazla kaptırmamakta fayda var. En son müziğe kendimi kaptırıp, sonra da ben iş görüşmesine gitmiyor muydum acaba, mülakatta ne soracaklar diyerek gerçek hayata döndüğümü fark ettim. Bu işin abartılmış ve ironik hali tabi ki.  Ve sonuncu toplu taşıma aracı olan metrolar.  Metroların yürüyen merdivenlerinde nerede durulması gerektiğiyle ilgili yıllarca sürüp giden bir tartışma varmış meğer.  Bu konu çeşitli köşe yazılarına bile konu olmuş.  Bir taraf sol tarafın yürüyenler için olması gerektiğini savunurken diğer taraf bu adı üstünde yürüyen merdiven, yani yürümek istemeyenler için diye düşüncesini savunmakta. Yürümek isteyenler normal merdiveni kullansın diyor bu kişiler.  Doğrusu bu konuda hangi tarafta olacağımı şimdilik bilemiyorum. Ama Avrupa da bu kural geçerliymiş. Sağ taraf bekleyenler için, sol taraf acelesi olanlar için. Anlayacağınız trafikteki sıkıcılığı ve koşturma telaşını bir şekilde lehimize çevirebilirsek ne mutlu bize, yoksa bitmez bu yollar!

“YAŞASIN İSTANBUL KART!”

Son olarak bu konuya değinmeden geçemeyeceğim. İstanbul kart bir buluş gibi. Keşke dolmuşlarda da bu kart sistemi olsa. Hala geçemedik bu sisteme bir türlü. Trabzonlular bana kızmasın, hem zaten sadece Trabzon’da yok, bu daha dolmuşa biner binmez bir kişi uzatır mısın durumu. Bazen insanlar çok sinirli olabiliyor, seni duymamazlıktan gelebiliyor. Sonuçta can sıkıcı bir durum, oysa akbil öyle mi bas geç. Tek yapman gereken akbilinin içinde kalan para miktarını takip etmek.

630-(a)-002.jpg630-(b)-002.jpg

Editör: TE Bilisim