Egoların Savaşı

Uzun bir süre düşündüm bu yazıyı yazmadan önce. Yazacağım fakat nereden başlayacağım diye. Çünkü çok çetrefilli bir durum. Ego, aslında tüm insanlarda var olan bir şey. Hepimizin içinde bir miktar ego bulunuyor. Savunma mekanizmamız için gerekli. Peki ya fazlası varsa? Şöyle bir düşününce, konuşmalara, yaşananlara şahit olup, biraz da kendim gözlem yapınca anladım ki biz epeyce egoluyuz. Sınırları bu konuda epeyce zorlamışız. Son zamanlarda kafamı nereye çevirsem olduğu gibi olmayan, kendini zoraki bir şekilde farklı kimliklere sokmaya çalışan, beğenilme arzusuyla farklı davranan insanlar görmekteyim. Ne yazık ki çoğu samimi değil. Bir şey söylüyor ama ne söylediğini, ağızdan çıkan lafın nereye gittiğini bilmiyor. Tüm bunlar neden? Tabi ki egodan! Yeri geliyor meslektaşını bile yerden yere vurmaktan asla çekinmiyor. Bence en vahimi de bu. Aynı meslek grubuna sahip insanların birbirlerini yerden yere vurması, sözde bizlere, yani daha yolun başındakilere örnek olması, motive etmesi, destek olması gereken bu insanların meslektaşlarını bir yandan yerden yere vururken, bir yandan da söylemleriyle bizlere de üst perdeden bakması. Bir insanı eleştirmek, yaptıklarını beğenmemek demek o insanı aşağılamak demek değildir. Öncelikle bunu belirtmekte fayda var. Ego öyle bir şey ki insanı olmayacak bir şekilde içine çekebiliyor demek ki. Bir şeyi beğenmiyorsan beğenmedim ya da anlamadım diyebilirsin. En basitinden yazılan bir kitabı beğenmemiş olabilirsin sana hitap etmeyebilir ya da izlediğin bir filmi. “Beğenmedim” demek kişisel bir görüştür elbet. Fakat zamanım boşa gitti, parama yazık oldu gibi söylemler kulağa hiç hoş gelmiyor bunun farkında mısın? Çünkü orada az ya da çok bir emek var.  Bu yaptığın yorumlar sadece senin değerini düşürüyor. Ya da yorumlarını, düşüncelerini beğendiğin birini güzel güzel dinlerken, onun hiç beklemediğin bir anda kendiyle aynı işi yapan birini eleştirerek konuşmasının karşı tarafa ne kadar itici geldiğini fark etse acaba böyle davranır mı? Kim bilir belki bende zamanında fark etmeden böyle davranmış olabilirim. Ama inanın karşı taraftan birinin böyle bir hareketini insan gözlemleyince ne kadar iğreti durduğunu fark ediyor, dinleyeceğin varsa, görüşlerine saygın varsa bile bir anda saygı kalmıyor. En azından benim için böyle olduğunu fark ettim. Aslında dinleyince bakıyorsun gayet donanımlı biri. Fakat dil bir yerden susmuyor işte ne yazık ki.

Bir de haklısıncılar var. Ben onlara bu ismi verdim. Haklısıncılar belli bir yere gelmiş insanların etinden, sütünden yararlanmak isteyen tayfa. Mesela bir ortamdasın, yeni girmişsin o ortama. Herkesi kendin gibi sanıyor, fikrini söylüyorsun, diğer insanların ise haklısıncı olduğunu bilmiyorsun ya henüz! Kişiyle fikir çatışmasına girdin, ama o da ne haklısıncılar hemen etrafını sarmış, ama biz işte o kişiyi yıllardır tanıyoruz, öyle biri değildir, sen yanlış anladıncılar, işte onlar. Eminim siz de hayatınızda en az bir kez karşılaşışınızdır bu durumla. Ego sahibi olan kişi etrafına bu insanları toplamışken, sen olaydan bir haber söylediğinle kalmışsındır artık. Ego sahibi kişi ise durumdan oldukça memnun görünüyor ama sadece görünüyor. Eee tabi haklısıncılar bugünler için var.

Sözün özü, olabiliyorsanız kendiniz gibi olun. İnsanın kendi gibi olması demek mutlu olması ve kendiyle barışık olması demektir. Zaten bu insanlar ortama kattıkları enerjiyle ve gözlerindeki sevinç parıltılarıyla hemen fark edilir. Haklısıncılar ise mutsuzluklarıyla. Çünkü içten içe kendilerini onaylamadıklarını onlarda bilirler.  Yazımı Nasreddin Hoca’dan bir bir fıkra ile bitirmek istiyorum. Sevgiyle kalın…

Nasreddin Hoca, kadılık yaparken bir gün bir ahbabı burnundan soluyarak gelmiş. Hasmı için söylemediğini bırakmamış. Sonra:

– Hocam, Allah aşkına söyle, demiş, haklı değil miyim?

Hoca ne yapsın?

– Haklısın, demiş.

Ahbabı sinirleri yatışmış olarak gitmiş. Onun hemen arkasından hasmı gelmiş. Bu defa da o başlamış atıp tutmaya, yok bana şöyle, yok böyle yaptı demeye. O da Hoca’ya sormuş:

– Haklı değil miyim?

Hoca:

– Vallahi çok haklısın, demiş.

Adam da sakinleşerek gitmiş. Tüm bunlara tanık olan Hoca’nın karısı bile bu işe şaşırmış kalmış.

– Senin kadılığında bir garip Hoca Efendi. İkisine de sen haklısın dedin. Hiç öyle şey olur mu?

Nasreddin Hoca hanımının yüzüne bakıp:

– Hatun, demiş, sen de haklısın!

b-115.jpg

Editör: TE Bilisim