Mide Kanserleri;

Mide kanseri en sık görülen gastro-intestinal sistem kanserlerindendir. Midenin kendine ait tümörlerinden en sık gözleneni ADENOKARSİNOMA (%95), LENFOMA (%4) ve  (Gastrointestinal Stromal Tümör, %1) GIST’dir. Mide kanserlerinin günümüzde Batı ülkeleri ve Amerika’daki görülme oranları eskisine göre bir miktar azalma göstermesine karşın, özellikle Dünya genelinde Asya ve Doğu Avrupa’da kansere bağlı önemli ölüm nedenleri arasında kendine yer bulmaktadır. Dünyanın bazı bölgelerinde örneğin uzak doğuda ve Latin Amerika’da, Japonya, Kore, Kosta Rika gibi ülkelerde normal görülme oranlarından çok daha sık görülmektedir. Düşük sosyoekonomik düzeyde olan bölgelerde nispeten daha yüksek oranda gözlenmektedir. Bölgemizde İran’da yine sık görülmektedir. Türkiye ise orta risk grubu ülkelerdendir. Uzak doğuda tıpkı meme kanserinde olduğu gibi Sağlık Bakanlıkları mide kanseri için şikâyeti olmasa da tarama yapmakta ve bu sayede de erken teşhis imkânı bulmaktadırlar. Ülkemizde ise böyle bir tarama programı yoktur. Şikâyeti olan hastaların başvurusu üzerine yapılan tetkiklerde tespit edilmektedirler. Maalesef de çoğu zaman ileri evrede karşımıza çıkmaktadır. 1975’lerdeki ortalama 5 yıllık survey %15 iken günümüzde bu rakam ortalama % 22 düzeyindedir. Bu yüzden tümörün erken evrede yakalanması çok önem arz etmektedir. Japonya’da tarama programları ile erken evre mide kanseri tespit etme oranı yaklaşık %50’nin üzerindedir. Bu oran Amerika’da %20 iken ülkemizde ise kesin kayıtların olmaması nedeniyle bilinmemekle beraber yıllardır Onkolojik Cerrahi ile ilgilenen bir hekim olarak %10’un altında olduğunu tahmin etmekteyim. Dolayısıyla Japonya’da erken evre mide kanserli hastalarda bu hastalıktan toplamda kurtulma oranı yani kür oranı yaklaşık %95’lerde olmaktadır.

Nedenleri ve Risk Faktörleri nelerdir?

Mide kanseri çok faktörlü nedenleri olan bir hastalıktır. En önemli nedenler arasında bir çeşit bakteriyel enfeksiyon olan Helicobakter Pilori enfeksiyonu sayılabilir. Kronik H.Pilori enfeksiyonu olan kişilerde mide kanseri riski normal popülasyona göre 3 kat daha yüksektir. Enfekte olmayan kişilere kıyasla gastrik ülser öyküsü olanlarda gastrik kanser gelişme riski daha yüksek olarak gözlemektedir. Duodenal ülserli kişilerde ise daha düşük izlenmektedir. Burada mide içindeki yerleşiminin ve asit sekresyon oranlarının etkili olduğu düşünülmektedir. Sigara ve Alkolün yoğun içilmesi, tütsülenmiş gıdaları, turşu gibi nitratlı besinleri, tuzlu gıdaları ve işlenmiş kırmızı eti çok  tüketmek, sebze ve meyveden zayıf diyet ile beslenmek, genetik yatkınlıklar, sendromlar belli başlı risk faktörleri arasında sayılabilir. Obezite ve reflü hastalığının da özellikle midenin üst kısmının ve yemek borusunun kanseri riskini arttırdığı bilinmektedir. İyot eksikliği de risk faktörleri arasındadır. % 10 hastada ise genetik geçiş söz konusudur. Mide kanserleri; Pernisiöz Anemi, A kan gruplu kişiler ve mide kanseri aile öyküsü olanlarda daha sık gözlenmektedir. Yüksek riskli bölgelerde yaşamak da önemli bir risk faktörüdür. Şöyleki; Yüksek riskli bölgede yaşayanların düşük rskli bölgelere göç ettikten sonraki jenerasyonda bu kanserin görülme oranı azalmakta ve ardışık nesillerde düşük riskli bölgede yaşayan insanların riskine düşmekte olduğu ortaya konmuştur. Bu da bize ÇEVRESEL FAKTÖRLERİN bu kanser gelişiminde ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Aile hikayesi, nitratlardan tuz ve yağdan zengin diyetle kronik beslenme, polipozis sendromları, mide adenomları, ailesel kolorektal kenserler, Helicobakter Pilori enfeksiyonları (atrofik gastrit,intestial metaplazi,displazi), daha önceden ülser nedeniyle mide ameliyatı geçirme öyküsü, sigara içimi ve alkol artmş risk ile ilişkili olarak bildirilmektedir. Taze meyve sebzeyi bol tüketmek, aspirin kullanımı ve vitamin C’nin riski azalttığı belirtilmektedir.

En önemli belirtiler nedir?

Kardinal yani ana ve alarm bulguları olarak; kilo kaybı, kusma, yutma zorluğu, kanama, kansızlık, halsizlik ve büyük abdestin siyah olması gibi bulgular hastalık için önemli belirtilerdir. Ancak çoğu zaman bu bulgular var ise hastalık erken teşhis şansını yitirmiş demektir. Erken belirgin bir bulgu maalesef yoktur. Çoğu hastada Evre 3 veya Evre 4 düzeyde tespit edilmektedir.Halsizlik yorgunluk ve mide ağrısı erken bulgu olabilir. Vücudumuzun bize verdiği sinyalleri hafife almamak gerekir. Kilo kaybı, gıda alımında azalma, iştahsızlık ve erken doyma hissi en sık görülen semptomlardır. Aktif kanama oldukça nadir olmakla beraber gizli kanama çok sık olmaktadır. Buna bağlı gelişen kansızlık, demir eksikliği ve gaytada gizli kan poztifliği önemli bulgulardır.Yutma zorluğu genelde ileri evrede olmaktadır. Bu yüzden; düzenli kontrol yaptırmak ve şikayetleri erken evrede doktora danışmak önem arzetmektedir. Kanser midenin diğer kısımlarına olabildiği gibi vücutta da yayılım gösterebilmektedir. En sık; karaciğer, akciğerler, kemik, karın zarları ve lenf nodlarına yayılmaktadır. Aile öyküsü olan kişilerde özellikle erken endoskopik kontroller tavsiye edilmektedir.

Tanı;

Tanı için Endoskopi, Ultrasonografi, Tomografi ve MR gibi tetkikler kullanılmaktadır. En önemlisi endoskopi ve biopsidir. Birçok alt tipi vardır ancak Taşlı yüzük hücreli tipi en kötü formudur.

Tedavisi nasıl yapılmaktadır?

Şüphesiz ki tanı konduğu andaki evresi en önemli parametredir. Erken evrede tespit edilen tümörlerde yaşam şansı yüksektir. Ancak karaciğer gibi, kemik gibi uzak organlara yayılmış hastalarda şansımız azalmaktadır. Ben daha önce ameliyat ettiğim tüm kanserli hastalara ve yakınlarına şöyle ifade ederim. Ormandasınız ve vahşi bir hayvanla karşı karşıyasınız. Elinizde bir silah var ve tek kurşununuz var. Iskalamamanız ve  onu vurmanız gerekir, yaralarsanız veya öldüremezseniz size karşı daha saldırgan olacaktır. Bu yüzden CERRAHİ ama nasıl cerrahi, İYİ VE ONKOLOJİK PRENSİPLERE GÖRE YAPILMIŞ CERRAHİ sizin tek kurşununuzdur. İşte Gastroenteroloji Cerahisi bize özellikle bu tip kanserlerle uğraşılan bölüm olması itibariyle bu imkanı sunmaktadır. Kanserin kendisi kadar lenf nodlarının da cerrahisi çok önemlidir. Ben özellikle bu kanserlerin ameliyatını çok sık yapan bir hekim olarak cerrahinin önemini böyle bir anekdotla anlatıyorum hastalarıma. Cerrahi rezeksiyon mide kanseri için halen tek küratif tedevi yoludur. Cerrahi sonrası ana parçanın patolojisinin sonucuna, ameliyat bulgularına ve tümörün evresine göre ilave olarak kemoterapi ve/veya radyoterapi planlanmaktadır. Bazı hasta guruplarında hastalığın evresine göre ameliyattan önce de Radyoterapi ve/veya Kemoterapi uygulanablmektedir. Bu tip kanserlerde sadece Cerrah değil, Medikal Onkolog, Radyasyon Onkoloğu, Patolog ve Radyoloğun olduğu Tümör Konsey’lerinde hastanın ayrıntılı olarak ele alınması ve olası en uygun tedavi planının o hasta bazında verilmesi önerilmektedir. Biz de ameliyattan önce ve sonrasında Tümör Konsey’inde hastayı değerlendirip ona göre tedavi planı uygulamaktayız.

Son olarak;

Vücudumuz bir şeylerin ters gittiğini birtakım bulgular ile bize yansıtır, bu sinyalleri hafife almayalım ve özellikle de kanserin erken evrede yakalanması ile uzun yıllar yaşanabileceğini unutmayalım. Risk altındaki kişilerin düzenli aralıklarla endoskopik kontrollerinin yapılması ve yaşam sitili değişiklikleri çok önemlidir.

SAYGILARIMLA…

Doç.Dr.Can KEÇE

Genel Cerrahi-Gastroenteroloji Cerrahisi ve Cerrahi Onkoloji Uzmanı

        4365f-003.jpg

Editör: TE Bilisim