Elleri öpülesi kadınlarımız… Çalışmayı ask edinmiş, üretken, azimli kadınlarımızdır onlar. İşlerini eğlenerek,aşkla yaparlar, hayata sitemleri yoktur.Bir dizayn içindedir aslında hayatları. Birçoğumuzdan daha düzenli hayata sahiptirler. Sabahın erken saatlerinde daha gün açmadan uyanırlar. Erken kalkarlar çünkü hayvanlarının yem vakitleri gelmiştir.Ve Hazırlık başlar artık.Köylerde ahırlar genelde evlerin alt katında bulunur.Genelde evlerin alt katı ahır olarak kullanılmaktadır.Kışın yoğun kar yağısından dolayı  kapılarda biriken karlar insanların ahıra gitmelerini zorlaştırdığından evlerin içerisinden ahıra kapı açılmıştır.Ayrıca bu kapı insanlarımızın hayvanlara verdiği değerinde bir sembolüdür.Bu kapıdan, hemen hemen emeklemeye başlayan her çocuk düşmüştür.İllaki bir ansını vardır.Hayvanlar bir yandan karınlarını doyururken diğer yandan da köy kadınlarımız süt sağmaya koyulurlar.Süt sağılırken süt maşrapasından çıkan ses de ev ahalini uyandırır.Evet sabah olmuştur artık… Sağılan süt işlenmesi için süt makinesinden geçirilir. Süt ile kaymağın ayrıldığı andır o an. Bir ayrılık hikâyesi gibi fakat mutlu sonla biten bir hikâye. Sonrasında süt istenilen şekilde işlenilir. Yoğurt, peynir, tereyağı… ne istersen, işte o sütten var olur. Birden bir ses yankılanır evden, benim köyümün kadını yayığını çalkalamaya başlamıştır. O yayıktan iki ayrı lezzet meydana gelir. Biri içmeye doyamadığın ayran, diğeri ise tazecik ayranın üzerinde bir altın gibi parlayan eşsiz lezzete sahip tadına doyum olmayan tereyağıdır. Bu duruma şahit olmanızı isterim. Benim köyümün o çalışkan kadını her salı, evine katkıda bulunmak için, belki bir beyaz un,bir şeker,bir makarna almak için,bin bir emekle ,cefa ile yaptığı peynirini,yağını,sütünü ve bağından bahçesinden koparıp getirdiği yeşilliğini şehirli kadına sunar.Ve eve dönüş vakti.Evde onu heyecanla bekleyenler vardır.Onlarda her hafta helvayı,gofreti,beyaz ekmeği bekleyen minik köy çocuklarıdır. Ve kış yaklaşmakta… Kışa girmeden ipini, orağını sırtlanan köy kadınlarımız kışa hazırlık için odununu yapmaya ormanına yol alır. O büyük ürkütücü ormanlarda artık köyümün kadınının türkü sesi yankılanmaktadır. Onun tek eğlencesi işini yaparken ya türkü söylemek ya da eşlik edeni varsa onunla dertleşmektir. Bu dertleşmek bazen dedikoduya da dönüşebilir. Kimin kızı kime kaçtı, kimin uşağı hangi kıza sevdalı, bilmem kimin cenazesinde gelini onu hiç ağlamadı gibi derin konulara da girilebiliyor. Maksat vakitlerini doldurmaktır. Yoksa benim köyümün kadınının kalbi temizdir, gönlü zengindir. Bütün kış yakacağı odununu yapmıştır. Ve sırtına da koca bir yük yüklenmiş geliyordur ormanından. Nenelerde kışa girmeden,torunlarının ayakları üşümesin diye onlara çorap dokur ,patik örer.O nenelerimiz kışın ip dokurlar.Artık yıllardır kullandıkları ipleri aşınmıştır.Bazen bir genç kızın çeyizini süsler,dokunan o el emeği göz nuru olan ipler.Dertler,kederler, sevdalar o iplere işlenir o yorgun ellerle… Belleme zamanı gelmiştir. İmece usulü ile bir araya gelen kadınlı erkekli insanlar tek kola dizilerek bir halk oyunu edası ile bellemelerini yaparlar. Toprağı yeni ürüne hazırlama, işlemi olan Belleme adeta bir sanata dönüştürülerek toprak nakış gibi işlenir. Al tavandan belleri Belle bellemeleri Kız ablana söyleme Gezdiğumuz yerleri gibi manilerimizde bu işlemler sırasında oluşmuştur. Kısaca Karadeniz kadını diğer kadınlardan farklıdır.Hiç dikkat ettiniz mi ,köyde yaşayan Karadeniz kadının sesi kalındır ,vücudu atletiktir diğer kadınlara göre.Çünkü o erkeğinin bile belki yapamayacağı cesaret edemeyeceği işleri yapıyordur.Erkeğinin yüklenmediği sorumlulukları yüklenmiştir sırtına.Ama taşıyordur bir şekilde bıkmadan usanmadan…
Editör: TE Bilisim