MÜRŞİDİ OLMAYANIN MÜRŞİDİ ŞEYTANDIR!

Bir Allah dostunun sözü BEYAZİD-İ BİSTAMİ (K.S.)'ye ait de, ne kadar ciddiye alıyorsunuz bilmem ama ayetlere bakınca hani haksızda değil.

İnsanlar doğar, büyür, yetişkin olur ve ölür. Bu yaşantı sırasınca buluğ çağını geçince dinen sorumludurlar ve dalaletten kurtulup hidayete ermeleri gerekir ki dünya ve ahiret saadetinin sahibi olsunlar. Peygamberimiz bile başlangıçta dalalette olduğunu söylüyor.

DUHA - 6 :E lem yecidke yetîmen fe âvâ.Seni yetim bulmadı mı? Sonra (seni)(himaye edecek bir kimsenin yanında) barındırmadı mı?

DUHA - 7 :Ve vecedeke dâllen fe hedâ.Ve seni dalâlette buldu sonra hidayete erdirdi.

Zamanımız da herkes Müslüman bir ana ve babadan doğdum diye, kendilerini Müslüman kabul eder. İslam’ın beş şartı insanın hidayete ermesi için yeterli değildir. Ancak dalalette olan bir kişiyi Allah’ın bir görevlisi size gelip de Allah'ın ayetleri ile sizi Allah'a davet ederse ve sizde kabul ederseniz o zaman hidayete adım atarsınız. 

AL-İ İMRAN - 164 :Le kad mennallâhu alel mu’minîne iz bease fîhim resûlen min enfusihim yetlû aleyhim âyâtihî ve yuzekkîhim ve yuallimuhumul kitâbe vel hikmeh(hikmete), ve in kânû min kablu le fî dalâlin mubîn(mubînin). Andolsun ki mü'minlerin (başlarının) üzerine (devrin imamının ruhu) bir ni'met olmak üzere kendi zamanlarında, kendi içlerinden bir resûl beas ederiz, onların aralarında (kendi kavminin içinde) onlara Allah'ın âyetlerini tilâvet eder, onları tezkiye eder ve onlara kitap ve hikmeti öğretir. Ondan evvel (resûle tâbî olmadan evvel) onlar açık bir dalâlet içinde idiler.

İnsanların hidayeti için mutlaka bir imam gerekiyor;

SECDE - 24 :Ve cealnâ minhum eimmeten yehdûne bi emrinâ lemmâ saberû ve kânû bi âyâtinâ yûkınûn(yûkınûne).Ve onlardan, emrimizle hidayete erdiren imamlar kıldık ve sabır sahibi oldukları ve âyetlerimize (Hakk'ul yakîn seviyesinde) yakîn hasıl etmiş oldukları için.

Buna irşad eden mürşit de diyebiliriz. Dalalette olanların mürşidi yoktur ve imamı olmadığı içi hidayete adım atamaz.

KEHF - 17 :Ve tereş şemse izâ taleat tezâveru an kehfihim zâtel yemîni ve izâ garabet takrıduhum zâteş şimâli ve hum fî fecvetin minh(minhu), zâlike min âyâtillâh(âyâtillâhi), men yehdillâhu fe huvel muhted(muhtedi), ve men yudlil fe len tecide lehu veliyyen murşidâ(murşiden).Ve güneşin doğduğu zaman mağaralarının sağ tarafından geldiğini ve battığı zaman sol taraftan onların yanlarından geçtiğini görürsün. Ve onlar, onun (mağaranın) geniş sahası içinde bulunuyorlardı. İşte bu, Allah'ın âyetlerinden (mucizelerinden)dir. Allah, kimi Kendisine ulaştırırsa, işte o hidayete ermiştir. Ve kimi dalâlette bırakırsa (kim Allah'a ulaşmayı dilemezse) artık onun için velî mürşid (irşad eden evliya) bulunmaz.

Birçok kişiye soracaksınız ve gereksiz cevabını alacaksınız. Hatta Allah ile kul arasına kimse giremez diyecekler.

Bu dünyada yaşarken Allah'a ait ruhunuzu, sahibi olan Allah'a ulaştırmayı dilemezseniz ki dilerseniz sizi Allah'a davet eden imama itaat ettiğinizden dolayı o Allah dostu imamınızdır. Şayet etraftan söylendiği gibi Allah ile arasına kimse giremez deniyorsa, kendisi için azabı hazırlasın.

İSRA - 71 :Yevme ned’û kulle unâsin bi imâmihim, fe men ûtiye kitâbehû bi yemînihî fe ulâike yakreûne kitâbehum ve lâ yuzlemûne fetîlâ(fetîlen).O gün bütün insanları, (Allah'ın tayin ettiği) imamları ile çağırırız. O zaman kitabı sağdan verilen kimseler, böylece kitaplarını okurlar. Ve (onlara) zerre kadar zulmedilmez (haksızlığa uğratılmaz).

Kitabı sağdan verilenler imamı ile gelenler. İmam yoksa kitap soldan verilmeyecek mi? Zaten sizi hidayete erdiren bir imam yoksa cennete gidemeyeceğiniz için sizi cehenneme götüren bir imam devreye girmiştir.

KASAS - 41 :Ve cealnâhum eimmeten yed’ûne ilen nâr(nârı), ve yevmel kıyâmeti lâ yunsarûn(yunsarûne). Ve Biz, onları ateşe davet eden imamlar (önderler) kıldık. Ve kıyâmet günü onlara yardım olunmaz.

Demek ki imamı yok diye bir şey yok; ya sizi hidayete erdiren Allah’ın görevlendirdiği bir imam ile Allah'a mülaki olacaksınız. Veya Cennete hidayet olmadan girilmediğine göre, cehenneme de dalalette ama Allah ile arasına kimse sokma deyip de, farkında olmadan şeytanı sokan kişiler açıkça bu kitapta açıklanmış.

Tabi ki Allaha mülaki olmayı dilemeyenler dalalettedir. Bu mülaki olmayı dilemeyenler hidayete eremedikleri gibi hüsranda oldukları için mutluda değildirler.

YUNUS - 45 :Ve yevme yahşuruhum keen lem yelbesû illâ sâaten minen nehâri yete ârefûne beynehum, kad hasirellezîne kezzebû bi likâillâhi ve mâ kânû muhtedîn(muhtedîne).Ve o gün (Allahû Tealâ), gündüzden bir saatten başka kalmamışlar (bir saat kalmışlar) gibi onları toplayacak (haşredecek). Birbirlerini tanıyacaklar (aralarında tanışacaklar). Allah'a mülâki olmayı (Allah'a ölmeden önce ulaşmayı) yalanlayanlar, hüsrandadır (nefslerini hüsrana düşürdüler). Ve hidayete eren kimse(ler) olmadılar (ruhlarını ölmeden evvel Allah'a ulaştıramadılar).

Halbu ki İslam’ın beş şartı yeter diyenler, bu farz emirleri tam olarak yerine getiremeseler de etrafındaki insanları incitir ve gönüllerini kırarlar. Halbu ki kıldıkları namaz hidayette olmadıkları için kendilerini korumaz.

ANKEBUT - 45 :Utlu mâ ûhıye ileyke minel kitâbi ve ekımıs salât (salâte), innes salâte tenhâ anil fahşâi vel munker (munkeri), ve le zikrullâhi ekber(ekberu), vallâhu ya’lemu mâ tasneûn (tasneûne).Kitaptan sana vahyedilen şeyi oku ve salâtı ikâme et (namazı kıl). Muhakkak ki salât (namaz), fuhuştan ve münkerden nehyeder (men eder). Ve Allah'ı zikretmek mutlaka en büyüktür. Ve Allah, yaptığınız şeyleri bilir

Hani şu soruyu sormak geliyor neden kıldığınız namazlar sizi her gün daha çok mutluluğa götürmüyor.

Yoksa dininiz İslam olduğu halde Allah'a teslim olma anlamına gelen bu dini bilmiyorsunuz da, dinim İslam diyerek teslim olmadığınız, Ruhunuzu Allah'a ulaştırmayı dilemediği halde Allah'a bilerek veya bilmeyerek yalan mı söylüyorsunuz.

İşte Allah sevgisi böyle bir şey. İnsanları çok seversiniz ve onların dünya ve ahiret yaşantısında mutlu olmalarını istersiniz. Bunun için sizi Allah'a ruhunuzu ölmeden ulaştırmaya davet eder.

KEHF - 103 :Kul hel nunebbiukum bil ahserîne a’mâlâ (a’mâlen). De ki: “Ameller açısından en çok hüsrana uğrayanları size haber vereyim mi?”

İnsanlarda "biz namazımızda abdestimizde insanlarız, Allah'a ulaşmak mı olur" derler. Eğer böyle bir kişi aldığı din eğitimi ile yok Allah'a ulaşmak olmaz derse, bu ayeti örtmüş yani küfür ve mülaki olmayı yalanlamaktır, bu insan farz emir olan İslam’ın beş şartını yerine getirmesi bu durumda kurtuluşuna yetmediğini görüyoruz.

KEHF - 104 :Ellezîne dalle sa’yuhum fîl hayâtid dunyâ ve hum yahsebûne ennehum yuhsinûne sun’â(sun’an).Onlar, dünya hayatında amelleri (çalışmaları) sapmış (kaybettikleri dereceler, kazandıkları derecelerden daha fazla) olanlardır. Ve onlar, güzel ameller işlediklerini zannediyorlar.

KEHF - 105 :Ulâikellezîne keferû bi âyâti rabbihim ve likâihî fe habitat a’mâluhum fe lâ nukîmu lehum yevmel kıyameti veznâ(veznen). İşte onlar, Rab'lerinin âyetlerini ve O'na mülâki olmayı (ölmeden evvel ruhun Allah'a ulaşmasını) inkâr ettiler. Böylece onların amelleri heba oldu (boşa gitti). Artık onlar için kıyâmet günü mizan tutmayız.

Tabiki yaptığımız amellere Allah'ın ihtiyacı yok. Bu ameller insanların nefsinin afetlerini yok etmesi gerekmektedir. Ameller ile öğünen kibirli kişiler için imkansız birşey demek ki.

BAKARA - 206 :Ve izâ kîle lehuttekıllâhe ehazethul izzetu bil ismi fe hasbuhu cehennem(cehennemu), ve le bi’sel mihâd (mihâdu).Ve ona: “Allah'a karşı takva sahibi ol.” denildiği zaman izzet (nefsin gururu) onu günahla tutar (mani olup onu günaha sokar). Artık ona cehennem yeter ve elbette (o) kötü bir döşektir.

BAKARA - 207 :Ve minen nâsi men yeşrî nefsehubtigâe mardâtillâh(mardâtillâhi), vallâhu raûfun bil ıbâd(ıbâdi).Ve insanlardan, Allah'ın rızasını dileyerek (Allah'ın rızası karşılığında) kendi nefsini satan kimseler vardır. Ve Allah, kullarına Rauf'tur (çok şefkatlidir).

Muhakkak her insana Allah'a davet etmek ile vazifeli, Allah'ın bir görevlisi gelir.

AL-İ İMRAN - 193 :Rabbenâ innenâ semi’nâ munâdiyen yunâdî lil îmâni en âminû bi rabbikum fe âmennâ, rabbenâ fagfir lenâ zunûbenâ ve keffir annâ seyyiâtinâ ve teveffenâ meal ebrâr (ebrâri). Ey Rabbimiz! Hiç şüphesiz biz: “Rabbinize îmân edin.” diye îmâna davet eden bir davetçi işittik ve hemen îmân ettik (davetçiye tâbî olarak mü'min olduk). Ey Rabbimiz! Artık bizim günahlarımıza mağfiret eyle, kötülüklerimizi de ört ve bizi EBRAR (Allah'a ulaşan ve velî olan cennetlik)larla birlikte öldür.

Mutlaka sizi Allah'a davet eden bir Allah dostu gelir; sizin imana davet edilme ifadesi aslında, Allah'ın davetine icabet edenleri, Allah hidayete erdireceği içindir.

YUNUS - 9 :İnnellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti yehdîhim rabbuhum bi îmânihim, tecrî min tahtihimul enhâru fî cennâtin naîm(naîmi).Muhakkak ki âmenû olanlar ve amilüssalihat (nefs tezkiyesi) yapanlar, îmânlarından dolayı Rab'leri, onları hidayete erdirir. Onlar, altlarından ırmaklar akan naîm cennetlerindedirler.

Allah'a mülaki olmayı (ruhunu sahibi olan Allah'a ulaştırmayı)  dileyen bir kişi, bir velinin davetine icabet etmiş ve nefsinin afetlerini satmaya(salih amel yapmaya) başlar. 

KEHF - 110 :Kul innemâ ene beşerun mislukum yûhâ ileyye ennemâ ilâhukum ilâhun vâhid(vâhidun), fe men kâne yercû likâe rabbihî fel ya’mel amelen sâlihan ve lâ yuşrik bi ıbâdeti rabbihî ehadâ(ehaden).De ki: “Ben sizin gibi sadece bir beşerim. Bana sizin ilâhınızın tek bir ilâh olduğu vahyolunuyor. O taktirde kim Rabbine mülâki olmayı (ölmeden evvel Allah'a ulaşmayı) dilerse, o zaman salih amel (nefs tezkiyesi) yapsın ve Rabbinin ibadetine başka birini (bir şeyi) ortak koşmasın.”

İşte nefsini ıslah edebilmek, diğer anlamda nefsinin afetlerinden kurtulmak ancak Allah'a mülaki olunacaksa mümkündür.

Tahmin ediyorum ki bazıları bu bahsettiğimiz imam, mürşit veya resulün, Peygamber Efendimiz (SAV) diyecek. Tabi ki en büyüğü o ama, Kur’an-ı Kerim de imamlar anlatılmıştır.

NEBİ İMAMLAR;

İlk önce Nebi İmamlar gelir. Tabi ki Peygamber Efendimiz (SAV) ile sona ermiştir.

ENBİYA - 72 :Ve vehebnâ lehu ishâk(ishâka), ve ya’kûbe nâfileh(nâfileten), ve kullen cealnâ sâlihîn(sâlihîne).Ve ona, İshak (A.S)'ı ve nafileten (ilâveten) Yâkub (A.S)'ı vehbî (armağan) olarak verdik. Ve hepsini salihler kıldık.

ENBİYA - 73 :Ve cealnâhum eimmeten yehdûne bi emrinâ ve evhaynâ ileyhim fi’lel hayrâti ve ikâmes salâti ve îtâez zekâh(zekâti), ve kânû lenâ âbidîn(âbidîne). Ve onları, emrimizle hidayete erdiren (ölmeden önce ruhları Allah'a ulaştıran) imamlar kıldık. Ve onlara, hayırlar işlemeyi, namaz kılmayı ve zekât vermeyi vahyettik. Ve onlar, Bize kul oldular.

HİDAYET İLE GÖREVLİ İMAMALAR;

Bu kişiler insanları hidayeti için görevlidir. Dalaletten kurtulması, dünya ve ahiret saadeti için önemli kişiler.

SECDE - 24 :Ve cealnâ minhum eimmeten yehdûne bi emrinâ lemmâ saberû ve kânû bi âyâtinâ yûkınûn(yûkınûne).Ve onlardan, emrimizle hidayete erdiren imamlar kıldık ve sabır sahibi oldukları ve âyetlerimize (Hakk'ul yakîn seviyesinde) yakîn hasıl etmiş oldukları için.

Böyle bir imamı da kabul etmiyorsanız, kendi başınıza hidayete eremeyeceğinize göre dalalettesiniz, tabi ki dalalette olanlar da hüsrandadır ve cehennemliktir.

A'RAF - 178 :Men yehdillâhu fehuvel muhtedî ve men yudlil fe ulâike humul hâsirûn(hâsirûne). Allah kimi hidayete erdirirse (kendisine ulaştırırsa), artık o hidayete ermiştir. Ve kim dalâlette bırakılırsa, işte onlar, onlar artık hüsrana uğrayanlardır (nefslerini hüsrana düşürenlerdir).

Sakın, "olsun imama bağlanmak zorunda değilim" diyorsanız Nuh AS'ın oğlu gibi seçim yapmışsınızdır.

HUD - 43 :Kâle seâvî ilâ cebelin ya'sımunî minel mâ'(mâi) kâle lâ âsımel yevme min emrillâhi illâ men rahim(rahime), ve hâle beynehumal mevcu fe kâne minel mugrakîn(mugrakîne). (Nuh (A.S)'ın oğlu şöyle) dedi: “Beni sudan koruyacak bir dağa sığınacağım.” Nuh (A.S): “Bugün Allah'ın emrinden koruyan bir koruyucu yoktur. (Allah'ın) rahmet ettiği kimseler hariç.” dedi. Ve ikisinin arasına dalga(lar) girdi ve böylece boğulanlardan oldu.

Allah’ın rahmet etmesi önemli olduğuna göre, gene bir nebi resul veya veli resule itaat şart. 

AL-İ İMRAN - 132 :Ve atîûllâhe ver resûle leallekum turhamûn (turhamûne).Allah'a ve Resûl'e itaat edin ki; böylece (Allah'ın) rahmeti üzerinize olsun (ve merhamet edilenlerden olun).

Ya Arkadaş imamsız olmuyor mu? Diyorsanız olmuyor. Farkında olmadan sizin için bir imam gene var demektir.

CEHENNEME GÖTÜREN İMAMLAR;

Cehenneme bile gitmeniz bir vesile ile. Kendinizin yani nefsiniz ile seçtiğiniz imam Allah'a güvensizlik anlamına gelir ki baştan kaybetmişsinizdir. Çünkü herkesin imamını Allah tayin eder.

NAHL - 9 :Ve alallâhi kasdus sebîli ve minhâ câir(câirun), ve lev şâe le hedâkum ecmaîn(ecmaîne). Ve sebîllerin (dergâhlardan Sıratı Mustakîm'e ulaşan bütün yolların yani mürşidlerin) tayini, Allah'ın üzerinedir. Ve ondan sapanlar vardır. Ve eğer O dileseydi, sizin hepinizi hidayete erdirirdi.

Cehenneme ulaştıran imam mı olur? Diyorsanız bu imamlar insanları hidayete erdiremeyen imamlardır. Özellikler nedir derseniz? Allah için yaptıkları bu hizmet karşılığı ücret almazlar.

YASİN - 21 :İttebiû men lâ yes’elukum ecren ve hum muhtedûn (muhtedûne).(Tebliğlerine karşılık) sizden ücret istemeyen (bu) kişilere tâbî olun. Ve onlar, mehdilerdir (hidayete ermiş ve hidayete erdirenlerdir).

O zaman bu imamlar insanları Allah'a davet etmeyen imamlar. Bu davet namaza değil Allah'a ölmeden Allah'a ait ruhunuzu ulaştırmayı, yani hidayete ermenizi istemeyen imamlar.

KASAS - 41 :Ve cealnâhum eimmeten yed’ûne ilen nâr(nârı), ve yevmel kıyâmeti lâ yunsarûn(yunsarûne). Ve Biz, onları ateşe davet eden imamlar (önderler) kıldık. Ve kıyâmet günü onlara yardım olunmaz.

BEYAZİD-İ BİSTAMİ (K.S.)'ın sözünü bir daha düşünmekte fayda var diye düşünürüm.

NEDEN ALLAH'A, SENİN DOSTUN OLMAK İSTİYORUM, BENİM KAPIMI, YOLUMU, İMAMIMI, MÜRŞİDİMİ VELHASIL HİDAYETÇİMİ NE OLUR GÖSTER DİYEREK HACET NAMAZI İLE ALLAH'DAN YARDIM (İSTİHANE) İSTESENİZ.

BAKARA - 45 :Vesteînû bis sabri ves salât(sâlâti), ve innehâ le kebîretun illâ alel hâşiîn(hâşiîne).(Allah'tan) sabırla ve namazla istiane (yardım) isteyin. Ve muhakkak ki o (hacet namazı ile Allah'a ulaştıracak mürşidini sormak), huşû sahibi olanlardan başkasına elbette ağır gelir.

BAKARA - 46 :Ellezîne yezunnûne ennehum mulâkû rabbihim ve ennehum ileyhi râciûn(râciûne).O (huşû sahipleri) ki; onlar, Rab'lerine (dünya hayatında) muhakkak mülâki olacaklarına ve (sonunda ölümle) O'na döneceklerine yakîn derecesinde inanırlar.

Hacet namazının kılınışı:

Hacet namazını perşembeyi cumaya bağlayan gecelerde veya kandil gecelerinde kılınması asildir. Ama bütün gecelerde kılınabilir. Önce boy abdesti alınır. Sonra hacet namazına niyet edilir. Namazda aşağıdaki âyetler okunur: 1. Rekâtta: Subhaneke + Fatiha + 3 Âyetel Kürsî 2. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas. 2. Rekâtın sonunda : Ettehiyyâtü 3. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas. 4. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas. Namaz tamamlandıktan sonra Allah'tan hacet neyse o istenir. Allah'tan mürşid istemek için bu namaz kılındıysa mürsid istenir. Bu namazdan sonra hiç konuşmadan yatmak gerekir. Yatarken kıbleyi sağa alacak şekilde yatak kurulur. Vücudun ön cephesi kıbleye çevrilerek yan üstü yatılır, 3 Âyetel Kürsî okunur ve Allah'tan mürşid istenir. Eğer kişinin haceti mürşid değil de başka bir hedefe ulaşmaksa (zahirî veya Batıni bir hedef olabilir) o hedefe ulaşmak istenir. Sessiz zikir (hafî zikir) bu istekten sonra baslar. Yanüstü yatıldığı için sağ kulak yastığa gelecektir. Bas biraz sağa, sola oynatılarak kulakta kalbin atışlarının, basınç sebebiyle rahatça duyulacağı pozisyona gelinir. Ve kalbin her çift atışında "Allah, Allah" diyerek kişi Allah’ı zikr-i hafî ile (yani sessiz olarak) içinden zikredecektir. Eğer ilk namazdan sonra yatıldığında birşey görülmez ise tekrar tekrar, her perşembeyi cumaya bağlayan gece namaza devam edilmelidir. Her gece de kılınabilir.

ALLAH BÖYLE İSTİYOR YAPACAK BAŞKA BİRŞEY YOK SANIRIM. PEKİ BU FARZ EMİR DEĞİL Mİ? YAPARSANIZ HİÇ BİRŞEY KAYBETMEZSİNİZ.

SAHABE GİBİ OLMAK İSTEMEZ MİSİZ? ..

 

 

 

 

Editör: TE Bilisim