ALLAH'IN ÜLKESİNDE YAŞAMAK;

Yaratılan her şey Allah'ın yarattığı olduğuna göre her yer Allah’ın ülkesidir diye biliriz.

YUNUS - 3 :İnne rabbekumullâhullezî halakas semâvâti vel arda fî sitteti eyyâmin summestevâ alel arşi yudebbirul emr(emre), mâ min şefîin illâ min ba'di iznih(iznihî), zâlikumullâhu rabbukum fa'budûh(fa'budûhu), e fe lâ tezekkerûn (tezekkerûne). Muhakkak ki sizin Rabbiniz Allah, semaları ve yeryüzünü 6 günde yaratandır. Sonra arşa istiva etti. İşleri düzenler ve O'nun izni olmadıktan sonra (olmadıkça) bir şefaatçi yoktur. İşte bu Allah, sizin Rabbinizdir. Artık O'na kul olun. Hâlâ tezekkür etmez misiniz?

Âlemlerin sahibi Allah her şeyi yaratmış da, yarattığın da yaşayan insana "BANA KUL OLUN " emrini veriyor. Sahi Allah'a kul olmak ne demektir hiç düşündünüz mü?

Tabi insanlar biz Allah'a kuluz derlerde, kul olmak için kulu olduğun efendinin kayıtsız şartsız söylediğini yapmalısın ki kulluk ve kölelik kavramının tanımı yerli yerine otursun.

PEKİ SİZ; SİZİ YARATAN ALLAH'A KULMUSUNUZ?

Herkes evet diyecektir de, acaba kul olma şartına sahip miyiz? Allah’ın kulluk tarifine uyuyor muyuz bir bakalım.

YASİN - 60 :E lem a’had ileykum yâ benî âdeme en lâ ta’budûş şeytân(şeytâne), innehu lekum aduvvun mubîn(mubinun). Ey Âdemoğulları! Ben, sizlerden şeytana kul olmayacağınıza dair ahd almadım mı? Muhakkak ki o (şeytan), size apaçık bir düşmandır.

Allah'a söz vermiş olan insan şeytana kul olmuş. Allah'ın ifadesi açık "şeytana kul olmayacaktınız". Peki nasıl Allah'a kul olacağız?

YASİN - 61 :Ve eni’budûnî, hâzâ sırâtun mustekîm (mustekîmun). Ve Ben, sizden Bana kul olmanıza (dair ahd almadım mı?) Bu da Sıratı Mustakîm (üzerinde bulunmak)tır.

Allah'a kul olmamız için ahd adı altında söz vermişiz, vermişiz de neden bize bundan bahseden yok. KENDİLERİ DE BİLMİYORLAR DA ONDAN. Sorarsın "Allah'ın kulu nasıl oluruz?" El cevap 54 farzı ezbere bileceksin veya amentüyü bilsen yeter. İyi de ayette "Sıratı Mustakim üzeri olacaksın" diyor Allah. Fatiha’da boşuna mı Allah'dan istiyoruz Sıratı Mustakîm'i?

FATİHA-6:  İhdinas sırâtel mustakîm(mustakîme). (Bu istiane'n ile) bizi, SIRATI MUSTAKÎM'e hidayet et (ulaştır).

Kelime kelime anlamı
1. ihdi-nâ : bizi hidayet et, ulaştır
2. es sırâte el mustakîme : Sıratı Mustakîm, Allah'a ulaştıran yol

İyide bu SIRATI MUSTAKÎM'i din öğretmekle görevlilere soruyoruz, "DOĞRU YOL" diyorlar. İnsan anlamını bilmediği kavramı yaşamamıştır. Yani hiç bir zaman SIRATI MUSTAKÎM üzerinde olamamışlardır. SIRATI MUSTAKÎM üzerinde değilse Allah'a kul olamamışlardır.

SIRATI MUSTAKÎM nedir? Neden Allah'dan istiyoruz? Ne yapacağız ki?

EN'AM - 126 :Ve hâzâ sırâtu rabbike mustekîm(mustekîmen), kad fassalnâl âyâti li kavmin yezzekkerûn(yezzekkerûne). Ve bu, senin Rabbine istikametlenmiş (yönlendirilmiş) yoldur. (Allah'a götüren yoldur). Tezekkür eden bir kavim için âyetleri ayrı ayrı açıkladık.

SIRATI MUSTAKÎM üzeri olursak Allah'a ulaştıran yani hidayet eden yol.

ALLAHIN ÜLKESİNE GİDEN YOL DA DİYE BİLİRMİYİZ? Allahın huzuruna diye biliriz, bu ifade daha anlaşılır oluyor.

Peki nereye gideriz? Allah'a gidersek ne olacak ki? Ne mi olacak hidayete ereceğiz.

...kul inne hudâllâhi huvel hudâ... “Muhakkak ki Allah'a ulaşmak (var ya) işte o, hidayettir.” (BAKARA-120)

...kul innel hudâ hudallâhi... “Hiç şüphesiz HİDAYET, Allah'ın (Kendisine) ulaştırmasıdır.(ALİ İMRAN -73)

Allah'a ulaştıran yol da nasıl olur sorusu mutlaka olacak. Allah’a ancak ölünce ulaşılır diyen din öğreticileri varken, Allah'ın emaneti olan ruhu sahibi olan Allah'a ulaştırmayı dilerseniz ve kalben samimi iseniz, Allah'da bu isteğinizi kalbinizde görürse, o zaman Allah sizi kendisine ulaştıracaktır. Allah'ın veli, ermiş yani derviş kullarından olacaksınız demektir.

RAD - 27 :Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbih(rabbihi), kul innallâhe yudillu men yeşâu ve yehdî ileyhi men enâb(enâbe).Ve kâfirler: “Ona, Rabbinden bir âyet (mucize) indirilse olmaz mı?” derler. De ki: “Muhakkak ki Allah, dilediği kimseyi dalâlette bırakır ve O'na yönelen kimseyi Kendine ulaştırır (hidayete erdirir).”

Yeter ki sizi Allah'a davet edenin davetine bu inanç (tevekkül ile) icabet edin.

AHKÂF - 31 :Yâ kavmenâ ecîbû dâiyallâhi ve âminû bihî yagfir lekum min zunûbikum ve yucirkum min azâbin elîm(elîmin).Ey kavmimiz! ALLAH'IN DAVETÇİSİNE İCABET EDİN. Ve O'na îmân edin ki, sizin günahlarınızı bağışlasın ve mağfiret etsin (sevaba çevirsin). Ve sizi elîm azaptan korusun.

Dalaletten kurtulmak, hidayete ermek ve Allah'ın kulu olmak; işte bu da Sıratı Mustakim üzerinde olmak. Sonuç Allah'ın huzurunda bulunmak. Mükemmel bir şey olmalı değil mi?

ALLAH'IN HUZURUNDA NE VAR BAKALIM.

A'RAF - 206 :İnnellezîne inde rabbike lâ yestekbirûne an ibadetihî ve yusebbihûnehu ve lehu yescudûn(yescudûne). (SECDE ÂYETİ) Muhakkak ki Allah'ın katında olanlar (huzur namazı kılanlar), O'na ibadet etmekten kibirlenmezler. Ve O'nu tesbih ederler. Ve O'na secde ederler.

Demek ki kibiri olmayan tevazu içinde ve Allah'ı tesbih eden, yani devamlı Allah’ın adını Allah diye söyleyen kişiler ki bunlar huzuru ilahide secde ediyorlar. Bu kişiler ile arkadaş olunsa! Ne güzel arkadaşlık değil mi? OLUR MU? OLUR TABİ.

NİSA - 69 :Ve men yutiıllâhe ver resûle fe ulâike meallezîne en’amellâhu aleyhim minen nebiyyîne ves sıddîkîne veş şuhedâi ves sâlihîn(sâlihîne), ve hasune ulâike refîkâ(refîkan).Ve kim, Allah'a ve Resûl'e itaat ederse; işte onlar, Allah'ın kendilerine ni'met verdiği nebîlerle (peygamberlerle) ve sıddîklerle ve şehitlerle ve salihlerle beraberdirler. Onlar (ne güzel) arkadaştırlar.

Allah'a ve Resulüne itaat ederse iş bitmiştir. Allah böyle söylüyor. Peki itaatten kasıt ne İslam’ın beş şartımı? İslam’ın beş şartı farz ama asıl itaat, önce kul olma şartına uymamız.

Allah sizi kendine çağırıyor; davete icabet etmezseniz isyandasınızdır. Öyle değil mi?

RAD - 14 :Lehu da’vetul hakk(hakkı), vellezîne yed’ûne min dûnihî lâ yestecîbûne lehum bi şey’in illâ kebâsitı keffeyhi ilel mâi li yebluga fâhu ve mâ huve bi bâligıh(bâligıhî), ve mâ duâul kâfirîne illâ fî dalâl(dalâlin).Hakkın daveti O'nadır (Kendisinedir, Allah'adır). O'ndan başkasına davet ettikleri (şeyler), onlara bir şeyle icabet etmezler. Onlar ancak suya, onun ağzına, suyun ulaşması için avucunu açmış kimse gibidir. O (su), ona ulaşacak değildir. Ve kâfirlerin daveti, dalâletten (su nasıl onların ağızlarına ulaşamıyorsa, dalâlette olanlar da hidayete ulaşamaz) başka bir şey değildir.

Yetmez Peygamberimiz Efendimiz (SAV) de Allah'a davet ediyor.

KASAS - 87 :Ve lâ yasuddunneke an âyâtillâhi ba’de iz unzılet ileyke ved’u ilâ rabbike ve lâ tekûnenne minel muşrikîn (muşrikîne). Ve Sana indirildikten sonra, Allah'ın âyetlerinden sakın seni alıkoymasınlar. Ve Rabbine davet et (Allah'a ulaşmaya çağır). Ve sakın müşriklerden olma!

Peygamberimizden şüphesi yoksa bir kişinin, davete icabet edip Rabbi olan Allah'a ulaşmayı dilemesi lazım ki Allah'da onu Sıratı Mustakim'e ulaştırsın.

MU'MİNUN - 73 :Ve inneke le ted’ûhum ilâ sırâtın mustakîm (mustakîmin).Ve muhakkak ki; sen, mutlaka onları Sıratı Mustakîm'e davet ediyorsun.

Allah'ın ayette vaaz ettiği gibi, Allah kendisine davet ediyor, Peygamberimiz Allah'a davet ediyor ve Allah'a ulaştıran Sıratı Mustakim'e davet ediyor ki Allah'a kul olalım, hidayete erelim ve Allah dostları ile arkadaş olalım.

İyi de Allah'a itaat, anladık da Resulüne nasıl itaat edeceğiz; Peygamberimiz rahmete ereli 1400 sene oldu, o zaman hadislere mi bakacağız? Evet böyle derler hayır Kur’andan ayrılmayacağız. Hadislerden ayetleri tasdik ettiklerini kabul edeceğiz. 

Herşey Kur’anda yok ki diyen kafirdir.

RUM - 58 :Ve lekad darebnâ lin nâsi fî hâzel kur’âni min kulli mesel(meselin), ve le in ci’tehum bi âyetin le yekûlennellezîne keferû in entum illâ mubtılûn(mubtılûne).Ve andolsun ki, bu Kur'ân'da insanlar için bütün meselelerden örnekler verdik. Ve eğer onlara bir âyet getirsen, kâfirler mutlaka: "Siz sadece bâtılla uğraşan kimselersiniz." derler.

Kur’andan sorumluyuz. Kur’anda herşey varda nasıl öğreneceğini bilmek lazım.

ZUHRUF - 44 :Ve innehu le zikrun leke ve li kavmik(kavmike), ve sevfe tus’elûn(tus’elûne).Muhakkak ki O (Kur'ân), senin için ve senin kavmin için mutlaka bir zikirdir (öğüttür). Ve siz, (Kur'ân'dan) sorumlu olacaksınız.

Bu zaman da Resul var mı derseniz her zaman dilimin de var da, din öğretenler Resul ile Nebi kavramlarını karıştırmışlarda içinden çıkamıyorlar. Bakın Allah her zaman dilimine Resuller göndermişte dinleyen kim.

A'RAF - 35 :Yâ benî âdeme immâ ye’tiyennekum rusulun minkum yekussûne aleykum âyâtî fe menittekâ ve asleha fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).Ey Âdemoğulları! Sizin içinizden, size âyetlerimi anlatan (kıssa eden) RESULLER geldiği zaman, bundan sonra kim takva sahibi olur ve nefsini ıslâh ederse (nefs tasfiyesi yaparsa), artık onlara korku yoktur. Ve onlar mahzun da olmazlar.

Resulden kasıt Nebi değil veli Resul. Bu Resuller her dönemde vardır ve ard arda gelir.

MU'MİNUN - 44 :Summe erselnâ rusulenâ tetrâ, kullemâ câe ummeten resûluhâ kezzebûhu fe etbâ’nâ ba’dahum ba’dan ve cealnâhum ehâdîs(ehâdîse), fe bu’den li kavmin lâ yu’minûn (yu’minûne).Sonra Biz, resûllerimizi ardarda (arası kesilmeksizin) gönderdik. Her ümmete resûlü geldiği zaman, her defasında onu yalanladılar. Biz de onları birbiri arkasından (helâk ettik). Ve onları efsane kıldık. Artık mü'min olmayan kavim (Allah'ın rahmetinden) uzak olsun.

Bu gün Resuller vardır kıyamete kadar da bu veli Resuller olacaktır. Ama nübüvvet Peygamberimiz Efendimiz (SAV) ile son bulmuştur.

AHZAB - 40 :Mâ kâne muhammedun ebâ ehadin min ricâlikum, ve lâkin resûlallâhi ve hâtemen nebiyyin(nebiyyine), ve kânallâhu bi kulli şey’in alîmâ(alîmen).Muhammed (A.S), sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası olmamıştır (değildir). Fakat Allah'ın Resûl'ü ve Nebîler'in (Peygamberler'in) Hatemi'dir (Sonuncusu). Allah, herşeyi en iyi bilendir.

Müslümanım (teslim olanım) diyen insanların birçoğu "bize Peygamberimiz yeter" diyecektir. Kişilerin zanları değil Allah'ın Kur’anda vaaz ettiği önemlidir. Kur’anı insanlara açıklama görevi de bu veli Resullere verilmiştir, çünkü Allah'dan vahiy alırlar. Bunu da kabul etmez din öğreticileri ama Allah illa peygamberlerle konuşurum demiyor, BEŞER İLE diyor. 

ŞURA - 51 :Ve mâ kâne li beşerin en yukellimehullâhu illâ vahyen ev min verâi hıcâbin ev yursile resûlen fe yûhıye bi iznihî mâ yeşâu, innehu aliyyun hakîm(hakîmun). Allah'ın hiçbir insanla konuşması olmamıştır, illâ vahyile veya perde arkasından veya dilediğine izniyle vahyetsin diye resûl (melek) göndererek. Allah, bilir ve hikmet sahibidir.

Resul varsa takva var, salih amel var, hidayet var ve kulluk var. Resulsüz birşey yok. Öğrenmek istiyorsanız Allah'a açın avcunuzu sorun. Ne o Allah göstermek için yeterli değil mi?

İşte bu Resulere itaat bizi Allah dostları ile beraber kılıyor.

Peki, inanmasanız da, bu Resulleri kabul etmeseniz de ne fark eder ?

Bir kere sizi Allah’a davet edenlere itibar etmez siniz ve bir de bu Resullere tabi olunması gerekir denilince, kesin olarak insanların çoğuna kabul ettiremezsiniz. Derler ki "günahlarımız kadar yanar cennete geçeriz.

Ama ölüm melekleri geldiği zaman ölüm anında çekilen azab sırasında ki çaresizliğinizi gideremezsiniz.

ENFAL - 50 :Ve lev terâ iz yeteveffellezîne keferûl melâiketu yadrıbûne vucûhehum ve edbârehum, ve zûkû azâbel harîk (harîkı). Ve kâfir olanları, vefat ettirilirken melekleri, onların yüzlerine ve arkalarına vururken ve “Yakıcı azabı tadın!” (derken) görseydin.

MUHAMMED - 27 :Fe keyfe izâ teveffethumul melâiketu yadribûne vucûhehum ve edbârehum. Artık melekler onları vefat ettirirken, onların yüzlerine ve arkalarına vuracakları zaman onların halleri nasıl olacak?

İşte o azap günü ile sizleri uyaran Veli Resulleri, insanların pek çoğu kabul etmeyecektir. Bakın o zaman ki durumlarına.

İBRÂHÎM - 44 :Ve enzirin nâse yevme ye’tîhimul azâbu fe yekûlullezîne zalemû rabbenâ ahhırnâ ilâ ecelin karîbin nucib da’veteke ve nettebiır rusul(rusule), e ve lem tekûnû aksemtum min kablu mâ lekum min zevâl(zevâlin).Azabın onlara geleceği gün ile insanları uyar. O zaman zalimler şöyle diyecek: “Rabbimiz, bizi yakın bir süreye kadar tehir et (bize zaman ver). Senin davetine icabet edelim ve resûllere tâbî olalım.” Daha önce “sizin için bir zeval olmadığına” yemin eden siz değil misiniz?

Nasıl bir inat ve nasıl bir kibir ki kendini birçok amelle kurtaracağını iddia eden pek çok insan Allah ve Resulünün Allah'a davetine icabet etmez ve DALALETTE kalır.

AHKÂF - 32 :Ve men lâ yucib dâiyallâhi fe leyse bi mu’cizin fîl ardı ve leyse lehu min dûnihî evliyâu, ulâike fî dalâlin mubîn (mubînin). Ve Allah'ın davetçisine icabet etmeyen kimse, yeryüzünde (Allah'ı) aciz bırakacak değildir. Ve onun Allah'tan başka dostları yoktur. İşte onlar apaçık dalâlet içindedirler.

Ne kötülük var ki sizi yaratan Allah’a davet edilmenizde. Ne kaybedersiniz ki? Davete icabet etseler HİDAYETE ERECEKLER dünya ve ahiret saadetinin sahibi olacaklar.

İşte bunlar Allah'ın ülkesinde olacaklar ve hayırların müjdesini alacaklar.

MERYEM - 76 :Ve yezîdullâhullezînehtedev hudâ(huden), vel bâkıyâtus sâlihâtu hayrun inde rabbike sevâben ve hayrun mereddâ(meredden). Ve Allah, hidayette (hidayete ermiş) olanların hidayetini arttırır. Bâki olan salih ameller, Rabbinin indinde sevap bakımından daha hayırlıdır ve dönüş (karşılığı olan mükâfat) bakımından (da) daha hayırlıdır.

Allah'a yakın olan hidayete ermiş kişilerin Allah'a yakınlıkları, takva ile ölçülür.

HUCURAT - 13 :Yâ eyyuhen nâsu innâ halaknâkum min zekerin ve unsâ ve cealnâkum şuûben ve kabâile li teârefû, inne ekremekum indallâhi etkâkum, innallâhe alîmun habîr (habîrun). Ey insanlar! Muhakkak ki Biz, sizi bir erkek ve bir kadından yarattık. Ve sizi milletler ve kabileler kıldık ki, birbirinizi (soyunuzu, babalarınızı) tanıyasınız. Muhakkak ki Allah'ın indinde en çok kerim olanınız (ikram olunanınız, en şerefli olanınız), (ırk ya da soy olarak değil) en çok takva sahibi olanınızdır. Muhakkak ki Allah, en iyi bilen ve haberdar olandır

Resule itibar ederseniz ve size açıkladığı ayetleri hayatınıza tatbik ederseniz takvanın sahibi olursunuz.

A'RAF - 35 :Yâ benî âdeme immâ ye’tiyennekum rusulun minkum yekussûne aleykum âyâtî fe menittekâ ve asleha fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).Ey Âdemoğulları! Sizin içinizden, size âyetlerimi anlatan (kıssa eden) RESULLER geldiği zaman, bundan sonra kim takva sahibi olur ve nefsini ıslâh ederse (nefs tasfiyesi yaparsa), artık onlara korku yoktur. Ve onlar mahzun da olmazlar.

Allah'ın ülkesinde olabilmek, sadece Allah'a ruhun ulaştırılması davetine icabet edip Allah'a kul olmak, hidayete ermek ve  takva sahibi olmayı gerektirmektedir.

FUSSİLET - 3 :Fe inistekberû fellezîne inde rabbike yusebbihûne lehu bil leyli ven nehâri ve hum lâ yes’emûn(yes’emûne). Eğer onlar hâlâ kibirleniyorlarsa, (bilsinler ki) Rab'lerinin katında bulunanlar, gece ve gündüz, O'nu tesbih ederler ve onlar bıkmazlar.

Bu kişiler Allah’ın dostudur(velisidir). Zikretmeyi (Allah'ın adını tekrar etmeyi) çok severler, çünkü farzdır.

MUZEMMİL - 8 :Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ (tebtîlen).Ve Rabbinin İsmi'ni zikret ve herşeyden kesilerek O'na ulaş.

Zikrederek Allah'a daha yakın olacaklarını bilirler.

ENBİYA - 20:Yusebbihûnel leyle ven nehâre lâ yefturûn (yefturûne). Onlar, gece ve gündüz ara vermeden (Allah'ı) tesbih ederler (daimî zikrin sahibidirler).

Bu kişiler devamlı mutlu kişilerdir, tevazu sahibidirler. Hiç birşeyden şikâyetçi olmazlar. Bilemediklerini Rablerine sorarlar ve doğru olanı yaşarlar. Evlerinde Allah'ın nuru vardır.

NUR - 36 :Fî buyûtin ezinallâhu en turfea ve yuzkere fîhesmuhu yusebbihu lehu fîhâ bil guduvvi vel âsâl(âsâli). Allah'ın, içinde İsmi'nin yükseltilmesine ve zikredilmesine izin verdiği evlerin içinde (Allah'ın nuru) vardır. Orada O'nu, sabah akşam tesbih ederler.

Resulün söylediği ayetlere iman ederler, hayatlarına tatbik ederler 

SECDE - 15 :İnnemâ yu’minu bi âyâtinellezîne izâ zukkirû bihâ harrû succeden ve sebbehû bi hamdi rabbihim ve hum lâ yestekbirûn(yestekbirûne). Fakat Bizim âyetlerimize îmân edenler (âmenû olanlar) onlardır ki, (âyetlerimiz) zikredildiği zaman (hemen) secde ederek yere kapanırlar. Ve Rab'lerini hamd ile tesbih ederler ve onlar kibirlenmezler.

Bu insanlar şeriat kitaplarının Allah tarafından indirildiğine iman ederler, hepsinde Allah'ın hidayet emri olduğunu bilirler.

 

MAİDE - 68 :Kul yâ ehlel kitâbi! lestum alâ şey’in hattâ tukîmût Tevrâte vel İncîle ve mâ unzile ileykum min rabbikum ve le yezîdenne kesîren minhum mâ unzile ileyke min rabbike tugyanen ve kufr(kufren), fe lâ te’se alâl kavmil kâfirîn (kâfirîne).De ki; "Ey Ehli Kitap! Tevrat'ı, İncil'i ve size Rabb'iniz tarafından indirileni, yerine getirip uygulamadıkça siz BİRŞEY (BİR DİN) ÜZERİNDE DEĞİLSİNİZ. Ve sana Rabb'inden indirilen, mutlaka onların bir çoğunun azgınlık ve küfrünü artırır. Artık sen kâfirler topluluğuna üzülme.

Sanırım benim şeriat'a hayranlığım, sizleri yazdıklarım ile sarsa bilir. Bu benim sizlerin kurtuluşta olmanızı çok istemem ve ülkemin birlik beraberlik içinde Allah dostlarının ülkesi olmasının özleminde olmamdan kaynaklanmaktadır.

KORKUNUN OLMADIĞI VE MAHZUN OLUNMAYAN BİR DÜNYA VE AHİRET YAŞANTISI İSTEMEZMİSİNİZ. ALLAH BİR DİN İNDİRMİŞSE İNSANLARIN MÜKEMMEL OLMASI İÇİNDİR.

YUNUS - 62 :E lâ inne evlîyâ allâhi lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne). Muhakkak ki Allah'ın evliyasına (dostlarına), KORKU yoktur. Onlar, MAHZUN da olmazlar, öyle değil mi?

YUNUS - 63 :Ellezîne âmenû ve kânû yettekûn(yettekûne). Onlar, âmenûdurlar (ölmeden evvel Allah'a ulaşmayı dileyenlerdir) ve TAKVA sahibi olmuşlardır.

YUNUS - 64 :Lehumul buşrâ fîl hayâtid dunyâ ve fîl âhıreh (âhıreti), lâ tebdîle li kelimâtillâh(kelimâtillâhi), zâlike huvel fevzul azîm(azîmu).Onlara, DÜNYA hayatında ve AHİRETTE MÜJDELER(mutluluklar) vardır. Allah'ın sözü değişmez. İşte O, fevz-ül azîmdir.

HAKKIN VE ADALETİN SAHİBİ ALLAH DİLEYEN HERKES İÇİN NEBİ OLAMAZSINIZ, BELKİ VELİ RESUL DE OLAMAZSINIZ AMA HER İNSAN ONLARLA ALLAH’IN ÜLKESİNDE BERABER OLABİLİR. BU KAPI, KALBİNDE GERÇEK ALLAH SEVGİSİNE SAHİP OLAN HERKESE AÇIKTIR.

Dr.Doğan KUŞMAN

[email protected]

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Editör: TE Bilisim