BEN BUNA KAR DEMEM

Zevki yok yağan karın...

Çerçevenin içinde mutlu mesut tahta kurdu, hani nerede?

Nerede karşımda ki Hurşit Aganın evi, kaçışan kuş, havlayan köpek, var mı?

Kuzine yanıyor, ters esen rüzgarla hafif tütüyor olmalıydı. "Tüten soba mı, babamın bafra sigarası mı?" dumanı birbirine karışmalıydı. Çıtırdayarak yanan fındık kabukları sobayı nar gibi kızartmalı, horlamaya ara veren babam gözleriyle pencereden yağışı kontrol etmeliydi. Bıyıkaltı gülüşü ile uyumaya devam edip uzaktan gelen rençber sesleriyle burulmalıydı.

Abeda beyazlara bürünüp, dere gri akmalıydı. Guliya için karalahananın kar yemesi sonra toplanması gerekirdi. Toplarken donan ellerimizi sallayarak ısıtmalıydık.

Koca kestane kabağı güm diye abdestliğe inip parça parça fırına hazırlanmalıydı.

Atkı, bere yarına yetişecek miydi, hadi anne?

Ben buna kar diyemem!

Gogiya çorbası çoktan suya girip ateşin üstünde kıç atıyor olmalıydı. Fırın boş mu geçecekti? Patatesler yıkansın patlayana kadar pişsin! Adı da kumpir olmasın be, nesi var "fırında patates"in?

"Çok bakmayın nazar değer kara" uyarmalarına inanır çala-bakışlarla takip edip, İlyas ın tüfek sesiyle atmalıydık kendimizi kapıya! 

Ben kar buna demem canlar:)).

Sabahı iple çeker, odun kırma sesiyle uyanıp okulun yolunu tutmalıydık. Sokakta; atkısız, havuçtan burunlu, kömür gözlü kardan adamın süpürgesi olmalıydı. Eldivensiz  eller üşüyüp, burnumuz donmalıydı. Lastik çizmenin üzerine giydirilecek eski çorap basma perdeli ayakkabı dolabında sırasını beklerdi. Yürürken kayıp düşmemizi önleyecekti.

Köşede teneke soba üzerinde mis gibi kestane, minik kese kağıdına girip paylaşılmalıydı.

Çocukluğumuzu alan yıllara, düzenimizi bozan medeniyete inat ben buna Kar demem. Kar benim çocukluğuma yağardı. Tek tek, değmeden biribirine, gönüllere inerdi seve seve.

Yok ben buna kar demem Aga!

Ben buna kar diyemem!

123456---kopya-289.pngyesyeni-logo-final-799.png

Editör: TE Bilisim