KILDAN İNCE KILIÇTAN KESKİN DURUMLARDA TUTUMLARIMIZ

            Kıldan ince kılıçtan keskin deyimi, İslami düşüncede Sırat Köprüsü için kullanılır. Sosyal gündemde ise hukukun hassaslığı, kul hakkının korunması; zor dönemde ikilem yaşanması anlamlarında kullanılır.

            Bu deyimi bu kez eğitim/öğretim için kullanacağım. Gerçekten,  öyle kavramlar, eğitim/öğretim başlığı altında bir araya gelmiş ki, deyim yerindeyse kıldan ince kılıçtan keskin birleşme noktası gibidir.

            Öğrenci, her istediğimi yapabilme özgürlüğüm olsun. Hem güçlü, hem başarılı, hem sevilen hem de her alanda söz sahibi olmam için velim görüşsün, bu durum eksiksiz sağlansın. Yaptığım kaba davranışlar suç sayılmasın, ben istediğim kişiyle gönül bağı kurarak arkadaşlık yapabileyim. Ödev, sınav olmasın. Teneffüsler 25 dakika, dersler 15 dakika olsun. En güzel cep telefonu benim olsun. Oyun, facebook, internet okulda evde sınırsız olsun. Kulaklıklar kulağımda ben cep oyunlarında olduğum anda sakız çiğnerken ders çarçabuk bitsin.

            Kimileri pop müziğin cazibesine kapılıp giderken, kimileri arabeskle hayata küsecek. Erken yaşadıkları ve aşk zannettikleri duyguların çöküntüsünde hayata küserken, kimileri cemaatlerin doğrultusunda baktıkları için akıl yürütmek yerine şeyhine; pirine, mürşidine aklını kiraya vererek, onların düşünceleri ile yaşantılarına yön verirler.

            Zayıf not ulursa, öğretmen verir, yüksek not olursa öğrenci kendi almıştır.

Birileri ülkeyi yönetsin, ben dans müzik ve partilerin içinde olayım. Benim dediğim olsun, öğretmeni ben seçeyim. Her şeye karşın, gelecekte iyi bir maaş, parlak bir iş, mutlu bir yaşam olsun.

            Veli, çocuğunu sever, üzerine titrer; bir taraftan da iyi bir eğitim alarak geleceğin başarılı insanı olmasını ister. İster ki, çocuğu diğerlerine göre en özgür; en sağlıklı; en bilgili; en akıllı; kısacası, en olarak ve iyi anlamda ne düşünüyorsa, o olmasını bekliyor.

            Kavga varsa, benim çocuğum hem dayak yemesin hem de döven olsun. Başarı varsa, en yüksek not, benim çocuğun olsun. Okul adına bir iş yapılacaksa, benim çocuğum yorulmasın, ama benim çocuğum en iyi sınıfta; en iyi öğretmenlerle; en yeni sıralarda oturarak ders yapsın. Okulda katkı payı olsa da ben vermesem, ama çocuğum üşümese; her türlü sanat etkinliğinde daima yer alsa; okulun sosyal ve sportif etkinliklerinde benim çocuğum söz sahibi olsa.

            En kolay sorular benim çocuğa sorulsun ama üniversite kapısında beklemeden ilk hakkında da girsin. Başkaları gürültü yapıp çocuğumu olumsuz olarak etkilemesin ama benim çocuğum şımarıklık, zorbalık, laubalilik, saygısızlık, yaparsa anlayışla karşılansın. Ödevlerini yapmadan yapmış sayılsa, okulu da birincilikle bitirse…

            “Benim kim olduğumu biliyor musun? Sayın Bakan demedi mi…? Sen kim oluyorsun da benim çocuğuma zayıf not veriyorsun? Sen sürgün diye bir söz duydun mu? Resim, müzik ve beden eğitimi ders mi ki sen benim çocuğuma 3-4 veriyorsun?” tarzında öğretmeni överek çalışma şevki için sanki birbirleriyle yarışırlar.

            Öğretmen; belki o kadar olmasa da onunda beklentileri de var: Sınıfa girdiğimde, sınıf düzenli, bütün öğrenciler uslu, saygılı ve akıllı olsun. Ödev verildi mi yapsınlar; araştırmalarıyla, birbirinden güzel projelere imza atsınlar. Veliler, öğretmenlerle konuşurken, çocuğunun öğretmeni olmasından dolayı minnet duyan, saygılı ve nazik davranışlar içinde olsun.

            En iyi semtlerde, en iyi okulda çalışayım. Okulun bütün donanımı tam olsun. Veli ilgisi yüksek, okul aile birliği iki ayda bir şükran yemeği veren bir davranış kültürü geliştirmiş olsun. Okulum, sorunlu bölgelerde olmasın. Hatta gürültüden uzakta ama büyükşehirlere yakın; sakin bir ilçe ama ulaşımı kolay; kiralar ucuz; gıda; giyim başta olmak üzere tüm gereksinim mallarının kaliteli ve ucuz olduğu bir sahil ilçesinde olsun.

            Ödül ve cezada adil, dengeli ve hakkaniyet içinde hareket edilerek, liyakat daima ödüllendirmede temel olsun.

            Maaş ve özlük haklarım iyi ne demek, imrenilen bir düzeyde olsun. Atanmak, yer değiştirmek, görevde yükselmek gibi kurumsal kimliğini geliştirme noktasında adil ve seçkin bir mevzuat uygulansın…

            Müdür, okulumun hiçbir eksiği olmasın. Öğretmen eksiği olmadığı gibi, bütün öğretmenlerin hırslı, azimli olduğu, doğum izni; askerlik izni; yakınının cenazesi; çocuğunun düğünü, hastalığı gibi sorunları olmayan öğretmenler olsun. Sporun her alanında birincilikler; sanatın her alnında başarılı çalışmalar benim okulumun olsun. Veliler ilgili, öğrenciler saygılı; çalışkan; disiplinli olsun. Hatta bir öğrenciye vursam bile veli, çocuğumun iyiliği için vurduğumuz için teşekkür ederim diyebilmeli.

            Yardımcılarım zeki, kıvrak iş bilen, ben olmasam da okulu çekip çevirebilen olsun. Okul aile birliği ile uyumlu çalışmalar içinde, örnek yatırımlarla daima okulumdan söz ettireyim. Başarıları Türkiye’de duyulsun. Bürokratik hantallık bitmiş, elektronik ortamda angaryalar azaltılmış, ödemeler başta olmak üzere her türlü sorumluluk üzerinden alınmış olsun.

            Disiplin yönüyle hiçbir sorun olmasın, aksine başarısı; sosyal etkinlikleri; sportif başarılarıyla olduğu kadar okulun fiziki olanaklarıyla ve donanımlarıyla çevrenin örnek okulu olsun.

            İlçe ve İl müdürlüklerinin yönetim kadroları ise, sorunsuz bir eğitim öğretim yılı dilerler. Kazasız ve sorunsuz öğrenci servisleri, kadrosunda eksik bulunmayan okullar, hizmet puanı yüksek ama gelişmiş bir il/ilçe merkezinde çalışalım.

            Ödenekler eksiksiz ve gününde gelsin. Herkes üzerine düşeni layıkıyla yapsın ve üstlerimden takdir göreyim.  Sosyal etkinlikler ve sportif etkinliklerde lider bir ilçe/il merkezi olalım.

Disiplin sorunu olmayan, öğrencinin saygılı; öğretmen ve diğer personelin sorumluluk sahibi olduğu, kadro ve donanım eksiğini olmadığı güzel bir çalışma ortamı dilerler.

Fiziki yetersizlikleri olmayan, devamsızlık sorunu olmayan okullar isterler.

Merkez teşkilatı ne düşünür? Elbette ki sorunsuz okullar, kademeler arasında sorunsuz geçişler, hayırseverlerin ekonomik desteklerinde süreklilik, atama sorunu olmayan, eşitlenmiş eğitim kurumları düzeyi ve iyi adına, güzel adına akla ne geliyorsa o istenir.

Farkındasınızdır, herkes kendi penceresinden bakmaktadır. “Ben olsaydım, iyi bir öğrenci nasıl olurdu sorusuna ne cevap verirdim? Ben olsaydım, iyi bir öğretmen nasıl olurdu sorusuna ne cevap verirdim? Ben olsaydım, iyi bir veli nasıl olurdu sorusuna ne cevap verirdim? Ben olsaydım, iyi bir idareci nasıl olurdu sorusuna ne cevap verirdim?” sorularını herkes onların yerine kendini koyarak cevaplandırmayı deneseydi, inanıyorum ki bu gün bu yazıyı belki daha farklı yazacak biri olurdum.

Temelde neyin bozulduğunu herkes biliyor, hatta benden daha iyi biliyor. Benimki, bilinenin dile getirilmesi işinden başka bir şey değil.

Adaletin, liyakatin, bilginin, doğruluğun, çalışkanlığın; alın terinin emeğin ayaklar altına alındığı bir ortamda bozulmayan bir doğru kalmaz.

Öğrenci, yarınlara hazırlandığını; yarınların ise bugünden planlandığını özümsemeli. Yarınları, bugünün gözleriyle görmek değil, yarınlara, yarınların gerektirdiği sorumlulukla bakılması gerektiğini bilmesi gerekir.

Öyleyse, veli çocuğunu okuluna gönderirken, eğitimi eğitimciye bırakıp, bürokrasinin yetişemediği yerlerde destek olması gerektiğini bilmeli. Okulun, devletin değil, halkın malı olduğu gerçeğini özümseyerek, görev yapan insanlara saygı duymayı, okul kültürünü evinde, sokağında yaşattığını her fırsatta göstermeli.

Öğretmen, az olan maaşını; çevresel baskıyı; töreden, gelenekten gelen yerel dinamiklerin baskısını; mesleki itibarının düşürüldüğünü; saygınlık sıralamasında gerilerde kaldığını; görev mevzuatındaki adaletsizliği okulun kapısında bırakıp, bir öğretmenin görevi gereği ne yapması gerekiyorsa onu yapması gerekir.

Yöneticiler, yıkılan adalet duygusunu yeniden inşa etmek; takdirlerini liyakatten yana kullanmak; mevzuatı kişilerin değil de ülkenin çıkarları doğrultusunda düzenlemek gibi önemli bir sorumluluk taşıdıklarını bilmeli, astlarının da insan olduğu gerçeğini düşünerek hareket etmeli.

Sınıf geçmenin oyuncak haline getirilmesinin, başarılı olan çocukların heveslerini kırmaktan başka bir işe yaramadığını bilmek, yeni bakış açılarının geliştirilmesi demektir.

Ülkenin hizmet beklediği günlerde, “Benim adamım, benim hemşehrim…” gibi kayırmacı yaklaşımlardan sıyrılmanın adalet duygusunu pekiştirecek olduğunu bilmek gerekir.

Sivil toplum örgütlerinin başında yer alan sendikaların, yalnızca az maaş derdinde olmaması, aynı zamanda adaletin uygulanmasındaki adaletsizliklerin de takipçisi olması gerektiğini bilmesi gerekir.

Siyasi makamların, her meslek grubuna değer vermesinin yanında eğitime ayrıca değer vermesi gerekir. Yazboz tahtasına dönüştürülmüş sistemlerin halka güven vermediğinin, hangi konuda olursa olsun ilkeli ve kararlı olmayan tutumların sergilenmesinin ve inatlaşmaya dökülen davranışlarla hareket edilmesinin topluma zarar vereceği gerçeğinin unutulmaması gerekir.

Bedel ödemeden zaferler elde edilmemiştir. Çocuğumuzun geleceğini iyi yaşamasını oluşturması bir zaferse, öğrencilik günleri onun bedelidir. Elbette eğitimde dayak, hakaret, onur kırıcı davranışlar bırakın öğrenciyi, insana yakışmayan ve istenmeyen tutumlardır. Ancak öğretmenin onuru, okulun düzeni de bir o kadar dikkatle korunması gereken bir kavramdır.

Velinin taleplerinin karşılanması, uyumlu çalışma ortamının hazırlanarak velilerin okula gelmelerinin sağlanması ne kadar önemliyse, velinin de okula; çalışanlarına; yasalara saygı göstermesi de o kadar önemlidir.

Yöneticiler, yarınlarda yaşanacak bir yozlaşmanın; bozulacak ahlaki değerlerin; kitlesel olayların temelinde adaletsiz tutumlarının yattığını bilmelidir.

Hak, hukukun adil olduğu yerde dağıtılırsa, herkes hakkına razı olur. Hakkı kendimize layık gördüğümüz gibi dağıtmazsak, bozulmuşluğun sorumluluğunu da omuzlarımıza almış oluruz.

 

Editör: TE Bilisim